1
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
306
Okunma

susmalarının ertesi
soluğumun yettiği kadar
içime çekiyordum,
eflatun kokan
avuç içlerini
en ücra yerlerinde
kelimelerinin
üşüyorum şimdi
ve donuyorum
dağılırken yüzüme
saçların
kalabalık olabiliyor
gök/yüzün
bundan
bahsetmiyorum hayır...
yaprak yaprak
omuzlarına düşerken
son/bahar
bunlardan bahsetmek
yersizlik olur birazda....
avucumun
tam ortasında
bir kader izi var
çekip çıkartmak
istiyorum şimdi
bir tornavidayla.
gözlerimi kapatsam
şehirler küçülüyor,
açsam yeryüzü hepsi..
sarılıp
sarılıp
uyumak istiyorum...
bir ay vakti
zamanlara.
gökçe bir halet alırken
gök/yüzüm
ruhumun tanık olduğu
bedenler gibi
yaslanıp gölgene
bir öykü kenti
dinledim usulca.
kelimelerinin sesinde
muhteşem bir tını ki
iki dudak mesafende
hiç olmadığımı
ve ölmeyeceğini
sanarak,.
genzime kaçan harfleri
düşlerimde yakıyordum
ve anlıyordum.
uyku,
hiç bir ateşle tutuşmazmış.
senden bana bulaşıyordu
kimsesizliğin..
kendimi astığım dallarından
kendimi dilediğim yollarına
bir dilek ağacı buldum.
kayıp ve mahçuptum.
büyük bir imla hatası gibi
yutkunmamda ondandı
genzime kaçarken ışığı
kılçığın.
köz/diye
sözü öğreniyordum
yanıklarından..
sen,
çöldeki söze düşerken,
uzak şehirlerden,
bir milad masalı anlatıyor
gibiydi gözlerin.
su dilinde/
sus dilinde/
küs dilinde
aydınlığın
ve karanlığın
dilinde.
bir ateş şehrinin
altında,
sızıp bedenimin
çatlaklarından,
saçlarına bulaşıyordu
tel tel.
hasretim/hararetim..
ve sen, bir gece
öğrendiğin
tüm öyküleri sayıklayıp,
uçup gittin
göğüs kafesimden..
sen miydin gerçekten?
sen/gerçek bir şey miydin
bilmiyorum..
ırmağı yatağından
uyandıran o su/o sel.
ıslatmadı demek tenini
ve dokunmadı derinlerine.
öyle ya
ateşe düşen
her damla buhar ki
bir söz,
harita ve yol olmadığında
seni anlatıyorum.
çünkü içindeyim,
ıslak/bir bahar gibi..
(...)