1
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
226
Okunma

Bazen hayat bir pazar yeri gibiydi;
En taze, en güzel olanları hep başkaları erkenden alırdı.
Geriye kalan, solar çürür;
Bana ise elde kalanı seçmek düşerdi.
Ne zaman bir şeye uzansam
Ya içi çürük çıkardı,
Ya da çoktan bir başkasının vazgeçtiği ıskarta olurdu.
İnsanlar güneşe yürürken
Ben hep gölgede kalırdım.
Üstelik o gölgeyi bile başkalarıyla paylaşmak zorunda kalırdım.
Pazarın en arka köşesinde
Renkleri solmuş, karnı yırtık, içinden pamukları çıkmış bir oyuncak gibi
Sevdam da ayrılmıştı ıskartaya.
Etiketsiz, değersiz, beş kuruş etmeyen…
Sevda desen
Hep “geç kalanlar” durağında çıktı karşıma.
Otobüsle yetindim, taksi beklerken.
Gelip oturdular izinsizce yüreğime.
Valizleri başkalarının isimleriyle doluydu.
Ve ben, ne zaman birini sevsem
Yanında hep geçmişin izleri vardı;
Benden çok önce yaşanmışlıklar,
Akşama kalmış mallar gibi…
Bir yol seçtiğimdeyse
Çoğu zaman asfalt daha döşenmemiş olurdu.
Tozlu patikalarda, dik yokuşlarda yürürken
Ayaklarım çamura bulanırdı.
Ardımda bıraktığım izlerse
Kimsenin umurunda olmazdı.
Ve sustum.
Çünkü konuşmak
Bu dünyada hep bağıranlara yakıştırıldı.
Oysa içimde bir ömürlük cümle birikmişti.
Dillendirsem bile
Eksik kalırdı.
Yine de yürüdüm.
Kırık yanlarımı toplaya toplaya geldim bugüne.
Belki de nasibim hep buydu.
Ama öğrendim ki,
Acıdan da bir şey yazılır:
İnsan kendini toparlayacak kadar kırıldığında
Şair bile olabilir.
Ama işte…
Bazen insanın içinde gece olur.
Işığı başkasına ait, cılız bir lambayla yetinmek zorunda kalırsın.
Ne onu kullanabilirsin,
Ne de kapatabilirsin.
Ve işte o zaman anlarsın:
Hayat herkese adil davranmaz.
Bazıları bu duruma sadece dayanır.
Ben ise pazar yerinin en arka köşesinde,
Yırtık bir peluş ayı gibi
Hâlâ bir çocuğun onu görüp eline alıp sevmesini beklerim.
5.0
100% (8)