1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
145
Okunma

Tenimle değil, ruhumla yanıyorum,
Bağdat’ta yankılanan ezan gibiyim,
Ne suskunum ne de tamamlanmış bir dua —
Sadece yarım, hep yarım kalmış bir nida.
Gökyüzü çöl kadar uzak şimdi,
Her yıldız, bir veda gibi düşer
Kâbe’nin taşına çarpan niyetlerim
Artık sadece küle bulanmış düşler.
Bir zamanlar ismimle çağırırdı rüzgâr,
Şimdi sessizliğin bile sesi var
Sen gittin, ben kaldım
Ama giden benmişim meğer,
Bir Hiç’in gölgesinde büyüyen seher.
Aşkı Mevlânâ gibi döne döne aradım,
Ama her dönüşte kendimden eksildim
Sarmadım hiçbir teni, saramadım
Sadece yoklukta buldum varlık denen ilmî.
Sen vardın, ben bendim,
Şimdi sen yoksun, ben de yokum
Bir sufi gibi içime yürüdüm
Her adımda bir "ben" gömdüm,
En son seni…
Zaman, Doğu’da ağır akar
Halep’te kan, Şam’da aşk kokar
Ben, zamana ihanet ettim
Senin yokluğunda ölümsüzlük dilemekle.
Ah o gün, Fırat kadar ağırdı gözlerin
Ve ben içtim içtim bitiremedim seni
Bir tas su gibi sunuldun bana
Ama seninle değil, susuzluğumla kandım.
Şimdi her gece bir başka suretteyim
Kimi zaman bir Arap çocuğun taşında
Kimi zaman bir dervişin gözyaşında
Ama en çok senin unutuşunda eriyen o “ben”deyim.
Kavuşmak…
Belki de en büyük ayrılıktır
Çünkü seninle hiç tamamlanmamışlığım
Beni hep tamam gibi kandırır.
Ve ben
Bir hiçin coğrafyasında
Sonsuz bir sen’e
Varamamanın
Ve hep istemenin
Dualarında kaybolmuş bir hiç’im.
dilemma
Ankara, 2025
5.0
100% (2)