0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
399
Okunma

Kızıl örtünün kavuştuğu an siyaha
Nefsimin inlemesi kulağımı deliyor.
Bir yanım hüzün kovalarken
Eğrelti otu gibi kaldım yol kenarında
Ne ölüme yakışan bir ceset bedenindeyim
Ne yaşama koşan bir beşeri
Solunumumu tamamlıyorken
Eğrelti otu gibi kaldım sol yanında
İnsan yakışmaz mı hiç bir hikayeye
Ne baba evi ne de bir sıla
Bir fincan kahve elimde,
Eğrelti otu gibi kaldım,
Rengi solmuş bir koltukta.
Yesrib’in soluk sesine kulak veriyorum
Kalbim ucu yanık bir kağıt parçası
Buruşturulup atılmışçasına
Öylece kaldım bir çöp kutusunda
Doğudan gelen uzun ağıtlar
Koynuma alıp uyuduğum gözyaşlarımla
Bir geceye sığan bir ömür
Eğrelti otu gibi kaldım yalan dünyada
Ne ev vardı ne ocak
Ruhumda dinmeyen bir sızı
Bırakıp gençlikte terketmişti beni
Öylece kalakaldım ruhumun ucunda
Kalbimden bir yanık kokusu yükseliyor
Ezanların yüzü suyu hürmetine
Yüzümden akıyor gözlerimin suyu
Eğrelti otu gibi kaldı gözlerim yollarda
Kaderin kisvesi altında
Her gece adını zikrediyorken sabahlara karşı
Yüzüm nuruna dönük ellerim semada
Kalakaldım iki dizimin üstünde
Ellerim asılı kaldı havada
Beyaz mezar taşı, gri toprak
Üstünde yeşerir şimdi eğrelti otu
Huzuru bulur belki bir sonbaharda
Gönlümde yük olursun ruhumun ücrasında...
18.11.2023
Ankara
Dilemma
5.0
100% (4)