9
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
212
Okunma

Evet, bu şiir Hira’dan yüreğe inen bir çağrının izlerini taşır—ilk vahyin yankısını, dağın sessizliğinde saklı bir kelâmı, insanın iç dünyasında yeniden dirilten bir hatırlayışı... Dağ, hem ağırlığın hem yüceliğin mecazı olurken, kelâm da yüreğin en derin çukuruna bir nur gibi düşüyor.
Mührü Dağlara Vuran Kelâm
Kelâm indi—
taşlar bile secdeye durdu.
Bir dağın yüreği çatladı,
bir ümmetin kaderi
harf harf yazıldı
vahyin nefesinde.
Ey Hira’nın sessiz şahidi!
Sen ki,
suskun dağlar arasında
ilk yankıya beşiklik ettin.
Ve Cebrail’in kanadında
göğe dokunan bir söz gibi
yere indi hakikat.
Ay,
kelâmın ışığıyla gecelere doğdu.
Ve güneş,
yeni bir doğrunun çağını müjdeledi.
Dağlar artık sır taşıyor,
ve rüzgâr,
ayetleri fısıldıyor ümmetin kulağına.
Ey kelâm!
Seninle anlam buldu suskunluk,
sana boyun eğdi efsane taşlar.
Ve insan,
yokluktan yoğrulmuş kalbiyle
bir dirilişe adım attı.
Karanlık çağların ortasında
bir mührü bastın zamana.
Ve o mühürle—
nefir sustu,
zulüm utandı,
hakikat konuştu.
Ey Ümmet!
Taşımak ne büyük yük,
anlamak ne derin sır!
Bir ayetin gölgesinde
yıllar geçse de,
bir defa duyduysan kelâmı
yüreğin bir daha susmaz.
Kelâm,
yalnız okunmaz,
taşınır.
Ve her taşıyan,
bir dağa döner sonunda.