8
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
109
Okunma

Bir bahçede iki çiçek açtık aynı kökten,
biri özlem, biri umut;
aynı kalbin en derin toprağına gömülmüşüz.
Damarlarımız birbirine dolanmış,
kanımız tek bir nehir gibi akıyor:
adınla tatlı, adınla tuzlu.
Güneş doğmasa da olur artık;
senin adın içimde küçük bir kor,
geceyi gündüze çeviriyor.
Rüzgâr esmese de olur;
yokluğun bile bir meltem gibi
saçlarımı okşuyor,
tenimde dolaşıyor,
“Buradayım,” diyor,
“henüz değil, ama buradayım.”
Her sabah uyanıyorum aynı boşlukla,
yastığımda bir önceki geceden kalan
bir damla daha yaş.
O damlalar birikti birikti,
içimde küçük bir deniz oldu;
adı “Sensiz Deniz”.
Dalga sesi duyuyorum bazen geceleri,
o dalgalar kıyıya vuruyor,
kıyıda tek bir kelime yazıyor kumlara:
“Gel.”Yalnızlık kapıma geldiğinde
“Hoş geldin,” diyorum usulca,
“yine mi sen?”
O gülümsüyor,
“Evet, yine ben,” diyor,
“çünkü o hâlâ gelmedi.”
Birlikte oturuyoruz masaya,
çay demliyorum ona,
iki fincan koyuyorum;
biri onun, biri senin.
Yalnızlık senin fincanına dokunmuyor,
ben de dokunmuyorum;
sadece bekliyoruz,
soğuyor çay,
sıcak kalıyor bekleyiş.
Saatler durmuyor,
ben duruyorum.
Yollara bakmıyorum artık,
yolları içime aldım.
Her adım sesinde seni arıyorum;
rüzgârda, yağmurda,
bir martının kanadında,
bir çocuğun kahkahasında…
Hep sen.