0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
199
Okunma
„Sevgili okurlar, siz bu yazıyı okuduğunuzda ben Eskişehir’de olacağım.
Çok güzel, sevinçli bir nedenle buradayım. Ama aynı zamanda da buruk bir sevinç. Doğrusu eğer ömrü yetseydi, sevgili Genco Erkal da bugün bizimle burada olacaktı. Çünkü dün (cumartesi) Eskişehir’in tarihi Odunpazarı bölgesinde büyükşehir belediyesi tarafından hayata geçirilen Sanat Sokağı’nda, Şehir Tiyatroları Sahnesi, “Genco Erkal Sahnesi” olarak hizmete açıldı. Genco Erkal adını bir tiyatroya veren ilk kentimiz Eskişehir oldu! Teşekkürler Eskişehir! Teşekkürler efsanevi başkan Yılmaz Büyükerşen Hoca, teşekkürler başkan Ayşe Ünlüce...
GENCO ERKAL SAHNESİ
Eskişehir’deki Sanatçılar Sokağı’nın her köşesine, sanat ve sanatçı dostu Yılmaz Hoca’nın eli değmiş. Bu sokakta onun emeği sonsuz. İşte bu sokaktaki tiyatronun açılışı nicedir planlanmış, hatta açılışa Genco Erkal da katılmaya söz vermişti.
Hayır, Genco Erkal açılışa katılamadı ama kızı Ayşe Erkal, tiyatro eleştirmeni dostları Seçkin Selvi, Dikmen Gürün ve ben; Eskişehir Şehir Tiyatrosu oyuncuları, müzisyenleri Ercan ve Gökhan Çağıran, Deniz Doğangün onu Genco Erkal Sahnesi’ne taşıdık. Gerek Yılmaz Hoca’nın, gerek Ayşe Ünlüce’nin konuşmaları ve Selçuk Metin’in “Genco” belgeseliyle Genco Erkal’ı yeniden kucakladık.
Tiyatronun fuayesinde Yılmaz Büyükerşen’in Genco röliyefi/heykeli ve bir de Genco Erkal’ın şu sözleri yer alıyor:
“Her şeyimi Cumhuriyete borçluyum. Aklım, fikrim, vicdanım, dünya görüşüm, bağımsızlık, özgürlük, barış tutkum, laiklik, insan hakları, kadın erkek eşitliğine inancım, insan emeğini en yüce değer kabul edişim, sanatın gücüne yürekten bağlılığım, hepsini ve daha fazlasını Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum. 100. yılda 100 bin kere teşekkür ediyorum.” (Sayın Yazar Zeynep Oral’ın 15 Aralık Pazar günki Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınladığı YAŞASIN TİYATRO adlı köşe yazısının başıdır. Yazının tümünü okumanızı öneririm.)
“Eskişehir, Eskişehir! Yalçın kaya, sarp yeri,
kayalardan çok kuvvetli içindeki askerleri”
marşına ağır postallarımızla ayak uydurarak,
rap-rap yere vurup tempo tutarak,
arşınlamıştım Yozgat’tı er iken,
fi tarihinde ben.
İkinci bir Eskişehir ise,
unutulmaz şöyle bir anıdır bende;
„1976 yılında
Eskişehir Halk(=yada Belediye) Tiyatrosu‘nda,
yabancı bir oyunu
Rana Cabbar sahneye koyuyordu;
Haftada 2-3 kere gelir,
provaları yönetir
ve öğleden sonra
dönerdi Ankara’ya.
Yaptığım rolü hiç beğenmemişti,
benim israrlarıma; „Benden Paso!“ demişti.
Bense
Eskişehir Atatürk Lisesi’nde
son sınıf öğrencisi
ve bu tiyatroda amatör bir sahne gönüllüsü.
Tabki yerime başkasını aldılar
ve benide diğer bir role kaydırdılar,
İşte ben onu ilk defa orada tanımıştım
Kiraz Ağacı’m.
Bir yıl sonra
Siyasal Bilgiler Fakültesi‘de öğreci idim.
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda
onun tüm oyunlarını böylece seyrettim;
…
Solcu ve entellerin gittiği bir meyhane,
-adı Yakamoz’mu, Mahzen’miydi ne-
Siyasal Bilgiler Fakültesi rozetini yakasına iliştirmiş,
bıyığı yeni terlemiş
ben, Can, Deniz ve karşımızda Rana Cabbar,
Deniz‘in babasını tanıyor, tanınmış bir yazar.“
Böylece
konarak daldan-dala,
geldik yine
Rana Cabbar’a;
Ona „Benden Paso!“ sözünü hatırlattım
ve kendimi ona tanıttım.
Hemen hatırladı ve gülerek;
„Sahnede çırpınan,
şaşkın tavuğu oynayan…“
Diyerek
dostça yerinden kaltı,
pazulu kollarını bana doğru uzattı
ve ceketimin yakasını yakalayarak,
beni 2-3 kere öne-geri sarstı;
„Nereden nereye…“
Diye
yanağımı bir tokatcıkla
okşadıktan sonra;
„Herşey kolay olsaydı,
zora gerek kalmazdı.“
Sözüyle,
güldü gözleriyle.
20 Nisan 2023 yılında
onun ölüm haberini duyunca
ben çok şaşırdım
Kiraz Ağacı’m.
Neden mi?
Bu ikinci karşılaşmamızdan sonra
onca muhabbetimiz oldu onunla ama,
ne ben onun Ermeni olduğunu,
nede o benim Ermeni Dostluğumu
paylaşıp-tadamadık birlikte aramızda.
Her konuşmamız; Ya bir bilmeceyle biterdi,
yada kısa ve öz
kinayeli bir soruyla…
Gel de çöz!
Bir yıl daha ileri gidelim
ve konuya „72.nci koğuş“ la devam edelim;
Ben ve Cenk Güner
Yozgat 2.nci Jandarma Alayı‘nda asker,
-Eşi rahmetli tiyatrocu Çolpan İlhan hanım-
onları ben İstanbul ArenaTtiyatrosu’ndan tanırım.
İkimiz birkere kafaya koymuşuz ve yapacağız,
illada „72.nci Koğuş“ oyunu sahneye koyacağız.
Ben Bando‘da yazıcıyım,
Albay’ın yedek subay yaveri ise
üniversite basketbol takımından yakın arkadaşım.
Ben er o Yedek Subay;
„Yahu bana Emre deme olay çıkar!“
„Emre-t Komutanım!“
Nese uzatmıyalım Kiraz Ağacı’m;
Emre’nin yardımı ile
Ankara’ya „Göz Muayenesi“ bahanesiyle
raporlu olarak gittiğimde,
Rana Cabbar ile yeniden karşılaştık.
„Sıfır Numara“ kel kafama takıldı gözü,
„Şaşkın tavuğu yolmuşlar!“ oldu ilk sözü.
Başımı sıvazlayarak;
„ Sakıncalı Piyade!“ dedim, şakalaştık.
72.nci koğuş oyununda onun rolünü
oynayacağımı duyunca güldü
ve „Birdahaki sefere artık!“
arzusu onun son sözüydü,
vedalaşıp-ayrıldık.
Biri Ermeni,
diğeri Alevi,
öbürü Musevi yada Kürt,
bense bir Türk yaratık!
Eyyyy aslı „İnsan“ olan kibirli varlık;
Saklarız birbirimizden,
utanırız kimliğimizden,
korkarız kendimiz olmaya!
Bu ne biçim bir dünya?
Hemcins’leri, Eşcins’leri
„Sevici“ diye, „Gay“ diye
kınarız,
Kadına „Saçı uzun-aklı kısa“ der,
zayıf görür-ezer
ayırım yapar aşşağılarız…
İşte budur benim acım;
„Biz böylesine bir insanız!
Kiraz Ağacı’m.”()
Gelelim yine
50 yıldır görmediğim Eskişehir’ime;
Bugün orada,
senin adına
bir Tiyatro’nun açılışı var.
-bu satırları yazdığım an belki-
seni anıyor insanlar…
Unutmamışız seni demek ki!
() Yana yatık/içeri dizeler KİRAZ AĞACI (27) şiirme aittir. KİRAZ AĞACI (31) SON şiirimden itibaren yazdıklarım GENCO ERKAL adını taşır.
5.0
100% (1)