0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
273
Okunma
1965/66 öğretim yıllarında Eskişehir Atatürk Lisesi’nde son sınıf öğrencisiydim. Okuyacağınız Şiirkaye’de sözü geçen Edebiyat Öğretmenimiz gerçekten kürsüde, hepimizin önüne hüngür-hüngür ağlamıştı. Bu olay bana o zaman çok dokunmuştu. Tek arzusu burslu olarak Paris’e gitmekti. Adını ve hayat hikayesini bilinçli olarak şiirimde değiştirdiğim bu öğretmen sayesinde Nazım’ın tüm eserlerini okuyarak sevmiştim ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmeye karar vermiştim.
Eskişehir Atatürk Lisesi emekli edebiyat öğretmeni
Muharrem Kadir Bey
heykelin ardında ayakta durmuş,()
heykel oturmuş
-uzun boyuna rağmen heykel ile aynı boyda-
gözlüksüz miyop gözleriyle,
boynunu yana kırarak,
burnunu metne yaklaştırıp ters olarak
mermer sandık üstünde duran,
mermer harflere gömülü,
heykelin ayak ucundan başlayan
mermer sayfadaki şiiri
okumaya devam etti;
"İşte geldik gidiyoruz,
hoşçakal kardeşim deniz,
biraz çakılından aldık,
birazda masmavi suyundan,
sonsuzluğundan da biraz."
Emekli Muallim Muharrem Kadir;
Gözlüğünü takmış,
metinden uzaklaşmış
bir şekilde şimdi
mermer sayfadaki şiiri
merdivenleri yukarı çıkarak;
"Işığından birazcık"
Diye okuyarak
bir merdiven geriledi;
"birazcıkta kederinden,
birşeyler anlattın bize,”
Bir merdiven daha;
"biraz daha umutluyuz,
biraz daha adam olduk,
işte geldik gidiyoruz,
hoşçakal kardeşim deniz.“
Dalgalı sayfanın sonu;
"17. Eylül.1958"
Muharrem Kadir,
aynı zamanda şair;
-kendini oldum olası öyle bilir-
"Acaba Nazım bu şiiri
Haydarpaşa Garı otel olacağı içinmi,
-sanatçının geniştir hayali-
1958 yılında, yurt dışında, Pitsuna’da yazdı?"
Diye düşündü.“
Buna martılar bile güldü;
" Bende gidebilmek için yurtdışına
acaba
İsmet Paşa’ya
„Diktator“ mü demeliydim,
hapse mi girmeliydim?"
Dedi.
Köy Enüstitüleri‘ni
başından beri sevmezdi,
hele oradan gelenleri,
sonra çok parti,
nihayet Demokrasi.
Biri;
" Haydi Bey ileri,
kaçıracağız tireni!"
Diye onu öne itti,
Emekli Muallim Muharrem Kadir Efendi
çekildi yana
ama
mermer merdivende oturan,
tunçtan Nazım’a bakan
kısılmış miyop gözleri;
„Ben çoktan kaçırdım o treni!“ dedi.
Tek arzusu Paris’e gitmekti;
„Herkes gitti,
bir ben,
neden?"
Sebebini bilmeden
birgün sınıfta
öğrencilerin önünde
gözyaşlarını tutamadı
ve
hüngür-hüngür ağladı.
Zengin bir aileye iç güveydi
Emekli Muallim Muharrem Kadir Bey;
Zeytinyağlı, kuş üzümlü, çam fıstıklı, dolma baharatlı
İç Pilav gibi bir şey.
İşaret parmağının kancasıyla, gevşetti gravatı;
„Medeniyet Yuları!“ derdi,
yinede giyerdi.
Beyaz gömleğinin kolalı yakasını kollayan
sedef, mini, dört delikli düğmeyi çözdü,
sonra ceketinin üst cebindeki beyaz mendili
çekti-çıkardı,
gözyaşlarını sildi,
mendil öğrencilerden utandı.
Çok şiir yazdı.
Hatta kendi parasıyla bir kitap bile çıkardı;
" Nazım’ı taklit etti!" denir,
başarısızlığına hep onu sebep gösterir;
"Ne yapmak istediysem onu yazmış,
bana birşey kalmamış!"
der,
hem kızar-hem beğenir,
hayat hikayesini ve şiirlerini ezbere bilir,
hem sever-hemde tenkit eder;
"Ne yazmışsa benden almış, birader!"
Eli değmez kaleme
ona göre
Nazım’ın şiiri,
kendine özel bir gevelemedir.
"Niçin taklit edeyim,
kendimi tekrarlamak için mi?"
Bitirmeden bozar şiiri,
hatta başlamaz bile.
Ulaşamadığı ciğere;
" Mundar!" diyen kedi gibi
bilir,
yazacağı şiir
ustanın eseridir.
() NAZIM (3) şiirinin devamıdır. Yana yatık/içeri dizeleri Büyük Türk Şairi Nazım Hikmet sılada yazmıştır.
5.0
100% (2)