0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
292
Okunma
Bir zamanın zarflları
sararmış saman kağıttandı,
kocaman rakamlı 2-3 renkli,
kenarları tırtıllı soluktu pulların.
Yalardık pul ardını
ve kenarını zarf kapağının,
yapış tadı asılıdır hâlâ
damağımda
tutkalın.
İnternet doğmadan önce
mektup adlı kağıda
-bunu çoğunuz bilmez bence-
umut, mutluluk, sevgi ve acılarımızı
yazardık tıka-basa,
sokar zarfın içine,
kapatıp koşardık
postahaneye nefes-nefese;
Memur amca yuvarlak
tak-tak
mühürü ile damgalasın diye.
Resimler çizerdik zarf arkası yada kağıda,
-bazende cümleler arasına-
boyardık utancımızı süslü-püslü
anlamı gizli üstü;
Renkli kalem, sulu boya bir yaprağı,
bir dalı,
yada bir çiçeği masumca
Şapkası siperli postacı amca
en büyük kahramanımızdı bizim,
-Örümcek adam, Matrisk yada Betmen gibi sizin-
omuzuna asılı meşin çantası türlü bomba ve silahlarla
dolu olmasada,
beklerdik yolunu,
hasret ve umutla dolu onu.
Merdivenin basamağına koyardı ayağını,
alıp-çıkarırdı meşin çantasından
mahalle adlarına göre lastikle bağlı bir tomarı.
Yoktu o zaman
posta kutusu falan;
Okunaksız adları zil üstünde oturanların
yada apartmandan çoktan taşınanların.
Hepimizi tanırdı,
bazen isimleri bize sorardı,
zil çalmasa bile yukarı çıkar verirdi,
yada gülümseyerek bize el ederdi
içi umut dolu
bir mektubu.
5.0
100% (1)