0
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
463
Okunma
bir nehrin göz bebeklerimde
boğulma saatleri bunlar
yüreğimin dört odacığından
ruhuma serpiştirdiğim
sahipsiz kelimeler/im...
(...)
ruhuma sinmiş olan
yokluğunun
düş bozumlarından
geçiyorum
perdeleri çekilmiş
odalarda kaybolan
gün ışığının
geride bıraktığı
tortuyu siliyorum
gözlerinle
sana bir rüyanın tabirini
yapıyor olsam
hecehece
ayak tabanlarını
toza ve toprağa çevirip
geçip gitmen mühim değil
sirenler içinde
ve farları gözünü alan
şu devrik cümlelerin
hasret/hararet
kokuyor
bulutlara sığar mı diye
saklayıp durduğun
avuç içlerinden
dökülen
şimdi kum.
bir
zamAN.
odaların dağınık
hallerinden geçiyorum
sokağın bütün çıkmazları
çukurlarla kesişiyor
ve
düşüp düşüp
göç ediyorum
yüreğinin boşluğuna ki
sırtımda
kelebeklerin
kozasını taşıyorum
havalanıyor
ve onlarda göç ediyorlar
hiç gelmedikleri yerlerden
mevsim
haziran
mevsim
göç
mevsim
boğazıma takılan
bir kelime.
mevsim sen
ahh sen.
bir billsen
kavrayıp saçlarımdan,
sokuyorsun başımı
ırmağının sularına
soluğum ıslandı
oyuklarında suyun
çığlık çığlığa
sözler duyuldu
kaf/anka yada
ebabil ki
Yusuf,
kuyunun derinliğinde
öğrendi
sözleri yüreğinde
bir büyü gibi...
ve sen;
tekrarı olmayan
rüyalar gibisin
topla dağıtmış olduğun
çocukluğunu
erken kalktığın
sabahlarda
ve bil ki her sabah
odama taşan
yaşama telaşlarının
elektriğine çarpılıyorum
sana ıslak teminle
parmaklarımın arasından
kaçıp gidiyor zam/AN
bilerek ardından
gitmeyeceğimi ki
kelimelerinin
sağanağındayım,
sana sussam,
sana sus(a)sam
boğulacağımı bil/iyorum
ırmaklarında suyunun..
(...)