1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
386
Okunma
Gözümden akan yaşı saklayan vefalı sis
Sende beni anlatan bir sır vardır şüphesiz.
Ey benim sokakları sis kokan mahpus yurdum
Bir zaman gençliğimin uykusunda uyurdum.
Doğdum ve ilk üç yaşım ustalık eserindi
Gençliğim benim durgun, seninse serserindi.
Aydınlık bir yüz vardı altındaki maskenin
Yurdum, şimdi sislerde kayboluyor meskenin.
Yağacak bereketin habercisiydi sisler
Bu ne tuhaf gün Ya Rab! Çirkin çirkin akisler.
Taş sanırdım değilmiş omuzumdaki bu yük
Öyle bir garabet ki, büyükten daha büyük.
Yükselir yeryüzünün nihayetsiz surları
On adımda bir bekler kifayet memurları
Tevessül eden ’baş’lar, gözyaşı döker derde
Kapkaranlık sis çökmüş gözlere perde perde.
Hayat güneşle doğar mehtaba doğru erir
İnsan kucakta doğar bir eşikte can verir.
Yazık ki uzanıyor, üstüne gölge yurdum
Sen ki eskiden âlim, eskiden bilge yurdum
Isıttı seni ayaz, üşüttü seni meltem
Örtülerde kan damlar seccadelerde matem
Bu yangın, yangın değil, bu acı, acı değil
Nedamet, bu yaranın artık ilacı degil.
Bir taraf umut bekler, yas tutar bir tarafım
Sen böyle mutebersin ben böyle bertarafım.
Sisleri kovuşturmaz mahalle bekçileri
Bizleri kavuşturmaz mezar kürekçileri
Ak bulutların sesi karışsa lehçesine
Belki tekrar dönecek o cennet bahçesine
Parçalanan maziyi avuç avuç yutacak
Hangi yiğit bu deli sisleri dağıtacak
Sıra dağlar ardından başlayıp yeni asra
Destan yazsın mağribin bağrına mısra mısra.
Her yüz yılda yaşarsın melanet bir hadise
Yurdum, zamanı geldi, hükmet artık bu sise.
Ismail Taha Çelik
5.0
100% (7)