16
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1299
Okunma

“aşık olanın ruhu, diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir…”
ölenler söyledi, erenler değil…
aslında suçtur
seni kalbimde yaşatmak için direncim
dokunsam rüyaların çatlayacak
kaygan bir zemin üzerinde parçalanacak
dudakların
herkesin hayat çizgisi avuçlarında
oysa benim dudaklarımda
üzülme sen şimdi
derin mevzu bende öpmen
yabancı bir gözden yokluyorum
sisin içinde kaybolmuş kimliğini
taşlığı annem kadar eski bir plakta dinliyorum
ihanetini
üzülme sen şimdi
derin mevzu bende dinlemen
iki gözüde önüne akmış
hayrını görmeyen gençliğim
gıyabında kılıyor
istanbul’un meşhur kaldırımları ile cenazeni
meğer sen ölmemişsin
sadece o kaldırımdan geçmişsin
üzülme sen şimdi
derin mevzu bende geçmen
kimse sen değil
kimse seni affedecek kadar ben değil
kul hakkı cebimde
üç kuruşun bile yok elinde
musallayı çaldık
sırf o camideki imamın sesi güzel diye
ne vakit kollarımda sekerat
o vakit basübadelmevt’te aşk
üzülme sen şimdi
derin mevzu bende aşk’ın
hiçbir şey göründüğü gibi değil
derinlere inmek lazım
inerken
bir dilek tutmak lazım
kayıp giderken yıldız
ölüp giderken sessiz
ayağında vişne çürüğü
göğsünde BEN lekesi kalacak
üzülme sen şimdi
derin mevzu bende leken
aralıksız içtiğim bir tütün vardı
-eskiden-
kekremsi bir yüzün vardı
-o da eskiden-
her seviş sonrası yaşanan
duman molasıyla gelirdin
gül yüzümün şevkine
-o çok daha eskiden-
şimdi tenhaların ve ahların
dövüyor dizlerini
üzülme sen
yedisi de geçer
kırkı da geçer
elli iki geçirirde gider
sene-i devri tövbe kapısında biter…
üzülme sen şimdi
derin mevzu bende ölmen