0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
290
Okunma
CENNET GÖZLÜM
Cennet-gözlüm, o nûr-ı ezelî, hüsnün olur cânâ,
Kalu-belâda verdin o sözü rûhuma cân-bahşâ.
Gül kokusu da Sen’dendir; ne de gül olsa îlâ,
Ben kokladıkça Sen düşersin gönüle rûşenâ.
Vur sen nişân-ı aşkı dilimin sînelerinde,
Kıyılsın nikâhımız Levh-i Mahfûz dîreğinde.
Bismillâh olsun adımımız, ‘Yâsîn’ her dem dilimde;
Âyet gibi doğ aşkımın en nûr saçan hâlinde.
Açtım gönül kapım sana, ardınca yok perdeler;
Putlar yıkıldı bir bir, söndü nefsin hep endişeler.
Takdir ola ki menzilimiz olsun hep ilhâm yerler;
Kapısına yazılsın: “Bu dergâh Sen’den başkasını bilmez.”
Rencide etmesin beni put-u nefsin hâilâtı,
Bir “Hû” desen düşer yere hepsi, yok olur gâyâtı.
Tekliğe çıkar yolumuz, sırrın açar hikmet-i zâtı;
Sen var iken neye yarar bu fânî cümle iblâtı?
Arşa yükselsin âhım, gök kubbe titresin bâri,
“Allahu Ekber” eylesin gönlümün aşkı avâri.
Sen benim ezel kaderim, ben Sen’de buldum dildârı;
Bir zerre yokluğunda buldum ebediyyet, o dîdârı.
Yakup kulundur âciz, seni zikr eyler her ân;
Kahrın da lütfun gibi bir hükm ola cân ile cân.
Fenâ ile var oluşum Sen’dedir, ey nûr-ı cânân;
Ben yok iken Sen vardın — bana sensin her devrân.