0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
514
Okunma

Duvara asılı bir tablo gibiydin
Göğsünde kuş titremesi
Geç kalmışlığın telaşıyla
Sanki enkazın altından çıkıyordu nefesin
Konuştukça, kadim bir kavganın
Yanağına bulaşan kirini yıkıyordu sesin.
Kulak memelerinde iki taze pırıltı
Gerdanında muadili bir çizgi
Bir elinde çay vardı, diğerinde hüzün.
Yanakların kül rengiydi
Geceye çalıyordu yüzün.
Saçlarının kıvrımından
Kesif hüzünler iniyordu omuzlarına.
Biraz yorgun, biraz utangaçtın
Parmaklarında birkaç iyi günün lekesi
Oysa avuçlarında çoktan ölmüştü çocukluğunun sesi.
Göz kapaklarında iki buz dağı
Yüreğinde Nemrut ateşi
Kirpiklerin küçük birer dere
Perdenin arkasından ılgıt ılgıt
Ateş ve su akıyordu yere.
Dudaklarındaki beyhude çırpınışlarla
Dilinde eğreti cümleler ölüyordu
Küçük bir şehirde koca bir köyü yitirmiş gibiydin
Ömür tasındaki o son demi
Çeke çeke bitirmiş gibiydin.
Ve karmaşık bir öykünün sonuydu sükutun…
Susuşundan tanıdım seni.
Aydın YÜKSEL-ANKARA
5.0
100% (1)