Morani Bir Tesbih Gibi Akıyor ZamanBakmayın bulutların üfkesine Hayat toz pembe değil Herşey öyle siyah, zift Oysa atmosferin rengi mavi Su öyle duru berrak Güneş öyle sıcak Bir çölün sahra’sında üşüdüm Ne garip birşey Od içinde yaşamaya tutunmak O yüzdendirki suskunum Suskunluğa hükümlü yürüyorum Yutkunuyorum katık yerine şerbetle Ötede kırık hayaller El tutuşuyor hissizliğin aynasında. Bir derin nefesle, bir derince nefese Durdum, durakladım, yumdum gözlerimi Baharı, kalbin sokak çamaşır ipine astım Hayatın akşam sefası k’alanla başlıyor -Getirin bir yorgunluk kahvesi bize Az dertleşelim Fegiyê Tayran’la.. Anladım ki Yalanmış yaprağın rüzgara özlemi.. Sesi yokmuş artık dengbejlerin Öyle soğuktu ins’anlar. Bilemedim Karanlık bir kuyuydu dünya Gelde şimdi Vara yoğa ağlamak Bir bu eksikti benden Sorsanız Tanrı’nın gözyaşları.. Düşmüşüm Od şehrine -Dur yolcu emanetin yükünü almadan nereye kimdin ki kendimden çok yaralıydın hangi çetrefil yolun yamacına düştün söylesene, hangi yangında soğudu kalbin.? Anlat.. Ben Simurg değilim Topraktan bir canım -Susma yolcu burası otobüs durağı değil, gök kubbenin son durağı. Duyumsal değil aşk Rüzgârına kapıldığım pierre. Ben alabildiğince çocuk kadın Sesim sığmaz gün’ahın gölgesine İri bir ağaç can bulur yüreğim kefaretinden Şakaklarımda ter Sırrın çözülmez kalbimde Tılsımını kaybeder gece Güneş intihar eder güne Karanlıkta bütün renkler aynı Ezberimde sadece suretin var Yine mevlevi olur yüreğim sana Şarabi saatler yansır suratımda Göğsüm sırılsıklam iner dergâhına Yanarken düşerdi gölgem duvarlara Gözlerim değmesin bakışlarına Sonra baktımki Sırtımda bıçak yarası. Şapka çıkarttığım hüzün bulutlara selâm olsun |