3
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
928
Okunma

üzerimde papatya gülüşlü patiskadan entarim
annem kokuyor
sabahın çişil çişil yaĝan özlemi
elimde oğlumun hediye ettiği pembiş fincanımda çayım
her şeyden
herkesten uzak bir yerde
kapattım gözlerimi
usul usul ağlıyorum
iyi gelecek yine içimde biriken hüznüme
biliyorum
...
sonraaa
upuzun patika yollardan geçiyorum
geçiyor aklımdan aşkın yamacındaki köprü başları
Rhein nehrinin suda seken büyüklü küçüklü taşları
ufkunda doğan güneşin alevden kaşları
yaş aldığım gün nutuk atan kalbimin söz yaşları
doğumla ölüm arasında mekik dokurken ayak tabanlarım
bir sen serinletirdin ruhumun kordan kanatlarını
bir de çocuklarımın sarıp sarmalayan elleri
bir annem
bir de babam
bir süre öylece kalakalırdım
maviden pembeye çalan masal diyarında
hiç bitmesin isterdim bu masal
...
dilsiz susa bürünmüşken yüreğime kaçan öküzlük çığlıkları
el atayım dedim bahçemdeki güllerin dikenlerine
acı acıyı mıh gibi keser
körelmiş çileğim seneye sevinç çiçekleri açar
kanarkan parmak uçlarım
yüreğimin yarası kapanır
belki
kim bilir
saat öğleyi sensizlik geçe
oturdum balıklarımın bağrına
ağırıma gitse de yetimlik
dilek tutuyorum
sümbül ağacının dallarına asıyorum tek tek
-belki yine
senin gök yüzüne uzanır ağlak ellerim-
aman Allahım
nasıl da güzel yağmur yağıyor dualarımın üzerine
ebem kuşağı altından geçerken elele
avuç içlerimizde biriktirdiğimiz şükür kadar
amin diyelim aşk...
nagihan