5
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
724
Okunma

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan
Hayat hikayesinin 47.bölümü
geceydi ve yalnızdılar
bir süvari inat etmiş
dünyayı kurtarmadan evvel
dünyanın bir ucundaki soluk yüzlü evi kurtaralım gelin
sevemediklerimizi sevmeyi deneyelim, gelin
içimizi kuşatan yoksulluğun askerlerini dağıtalım, gelin
diyordu
bize düşen yanmaktır diyordu,
düşen sevdalarımıza yanmak...
kaybettiklerimiz için arşivlere koşalım gelin,
gelin yolumuza savrulan karlar
tütmeyen bacaları yakmadan varalım, yetişelim,
diyordu
dize dize akan güzellikler
dua dua çoğalıp secdelere dursun, gelin, diyordu
hasat zamanı bugün
civanmertlik öldü mü
belaları def edeni unuttunuz mu
tül kadar hafif bir gülümsemeniz de yeter
yeter ki gelin,
diyordu.
akabe biatları ve yapılan anlaşmalar
müslümanlar önünde yepyeni emniyetli bir saha açıyordu
inançlarını burada serbestçe söyleyebilecek
ibadetlerini serbestçe ifa edebilecek
dinlerini korkmadan ve çekinmeden yayabileceklerdi
çünkü, medine’nin iki güçlü kabilesi
evs ve hazreç onlara kucaklarını açmış
her hal-u karda kendilerini koruyacaklarına
yardımlarını esirgemeyeceklerine dair
vaatte bulunmuşlardı
islam güneşinin medine’de
bütün haşmetiyle parlayacağı
şimdiden gözüküyor gibiydi
müşrikler, müslümanların bu emniyetli yere
göç edeceklerinden endişe duyuyordu
resul-i ekrem,
hızla islamlaşan bu yeni yurdun
bir an evvel islam merkezi haline gelmesi için
her türlü gayreti gösteriyordu
mekke’de oldukça nazik bir devre yaşanıyordu
hz. resulullahın medinelilerle
anlaşma akdettiğini duyan müşrikler
müslümanlara karşı olan zulüm ve işkencelerini
daha da arttırdılar
mesele, adeta bir ölüm kalım meselesi haline gelmişti
mekke’de hayat, onlar için bir azap
içilen su
teneffüs edilen hava
sanki yakıcı bir ateş olmuştu
müslümanlar bu sıkıntılı ve acı durumlarını
peygamber efendimize arz ettiler
hicret için izin istediler
resul-i ekrem, ilk önce
kendisine böyle bir müsaadenin
henüz verilmemiş olduğunu belirtti.
bir kaç gün sonra
sevinç içinde hicret müsaadesinin verildiğini
müslümanlara şöyle bildirdi efendimiz
sizin hicret edeceğiniz yurdun
iki kara taşlık arasında
hurmalık bir şehir olduğu
bana gösterildi ve bildirildi.
mekke’den ayrılmak isteyen oraya gitsin
medineli müslüman kardeşleri ile birleşsin
Yüce Allah, onları size kardeş yaptı
medine’yi size emniyet
ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı.
kureyşli müşriklerin,
müslümanlar üzerindeki tehdit ve baskısı
islamı yaşamak ve yaymak şartlarıyla
hayatta kalmaya imkan vermeyecek
bir dereceye ulaşınca
resul-i kibriya efendimiz hicrete izin verdi
şu halde hicret
bir kaçış değil
bir arayıştı
dinin tamamen yok edilme noktasına gelen
tehdit ve tehlikelerden
kurtarılarak yaşatılmasına müsait vasatın aranmasıydı
resul-i kibriya efendimiz bu müsaadeden sonra
ddini yaşayıp neşredebilmek için
müsait yer arama gayreti
hicret hareketini
inceden inceye düşündü
müslümanlara hicret ederken
ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını
sıkı sıkıya tenbih etti
müşriklerin dikkatini çekmemek için
küçük gruplar halinde
yola çıkmalarını tavsiye buyurdu
müslümanlar,
hareketlerine engel olacak müşriklerin dikkatlerini
çekmeyecek şekilde birer ikişer
veya küçük gruplar halinde
medine’nin yolunu tuttular.
herkesten önce mekke’den medine’ye
hicret etmek üzere ayrılan sahabi
ebu seleme ibn-i abdi’l-esed idi
mekkeli müşrikler,
görebildiklerini ve yakalayabildiklerini geri çeviriyorlardı
islam dininden vazgeçirmek için
her türlü çareye başvuruyorlardı.
öyle ki,
gerektiğinde kadınları kocalarından ayırıyor
kocalarıyla beraber göç etmelerine karşı çıkıyorlardı
bazıları da hapsi boyluyordu
akla hayale gelmecek
her türlü eziyet ve işkencelerle
hicretten vazgeçirmeye çalışıyorlardı
müslümanlar kat’i kararlarını vermişlerdi
ne pahasına olursa olsun
medine’ye göç edeceklerdi
her engeli aşarak hicretlerine devam ettiler
onlara nurlu ufuklar şimdiden gülümsüyordu
baskı ve zulüm çemberinden kurtulup
hür beldelere doğru kanat açıyorlardı
medineliler de onları dört gözle bekliyorlardı
müslümanlar gizli gizli hicret ederken
hz. ömer kılıcını kuşandı
yayını, oklarını ve mızrağını alıp kabe’ye gitti
açıkça kabe’yi yedi sefer tavaf etti
orada bulunan müşrik ele başlarına
cesaretle şöyle seslendi…
işte ben de dinimi korumak için
Allah yolunda hicret ediyorum
karısını dul bırakmak
anasını ağlatmak
çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa
şu vadide önüme çıksın…
bu cesurca seslenişten sonra
yirmiye yakın müslümanla
medine’nin yolunu tuttu gün ortasında
müşriklerden hiçbiri arkalarına
düşme cesaretini gösteremedi
böylece bir kaç ay içinde
müslümanların büyük bir kısmı
medine’ye yerleşmek üzere
mekke’den ayrıldı
geride peygamber efendimiz
hz. ebu bekir, hz. ali ile
yol tedariki göremeyecek kadar yoksullar
yolculuk yapmaya takati bulunmayanlar
müşrikler tarafından hapsedilenler kaldı
resul-i ekrem efendimiz de hicret etmek niyetinde idi
bu hususta Cenab-ı Hakk’ın iznini bekliyordu
hz. ebu bekir medine’ye hicret etmek arzusunu
izhar ettikçe
sabret…umulur ki, Allah Teala,
sana bir arkadaş ihsan eder buyururdu
peyderpey hicret eden müslümanları
evs ve hazreç kabileleri
son derece güzel karşıladılar
kendilerine yer gösterip barındırdılar
evli muhacirler,
evli medineli müslümanlar tarafından
misafir edildiler
bekar muhacirler
kuba’da oturan bekar sahabi
sa’d bin hayseme’ye misafir oldular
kureyş müşrikleri telaşa kapıldılar
hele, peygamberimiz (s.a.v.)in de bir gün
hicret edip, başlarına geçeceğini
kendilerine karşı savaşabileceğini
şam ticaret yollarını bile kesebileceğini
düşününce telaşları büsbütün arttı
derhal bu hususu görüşüp tedbir almak için
darü’n-nedve’de toplanmayı kararlaştırdılar
peygamber efendimizin işini görüşmek üzere
daha önceden kararlaştırdıkları günün sabahında
bir araya geldiler
bu sırada düzgün giyimli
cin bakışlı bir ihtiyarın kapıda dikilip durduğunu gördüler
tanımadıkları bu adama
kimsin.. diye sordular
necidli bir ihtiyarım, diye
cevap verdi adam
böyle bir toplantının yapılacağını duymuştum
ben de katılıp fikirlerimi söylemek istedim
uygun görüp görmediğim tedbirler hususunda
mütalaalarımı beyan etmek istiyorum
kureyşliler,
olur, gir… dediler ve onu içeri aldılar
aslında o ihtiyar,
insan suretine girmiş bir şeytandı.
toplantıda yüz kadar kureyşli bulunuyordu
alınacak karardan hemen haberleri olmasın diye
haşimoğullarından sadece
islam düşmanı ebu leheb alınmıştı
muhammed için ne gibi bir tedbir almamız lazımdır…
diyerek meseleyi görüşmeye açtılar
bazıları,
onu zincire vurup hapsettirelim …
fikrini ileri sürdüler
necidli ihtiyar suretinde ki şeytan,
hayır… dedi.
vallahi bu görüşünüz uygun değil.
siz onu hapsettirecek olursanız
bunu duyan arkadaşları üzerinize yürürler
onu elinizden çekip alırlar
onun telkin ve propagandası ile çoğalarak
bu işte size galip gelirler
siz başka bir tedbir düşünün.
bazıları,
onu aramızdan, memleketimizden sürüp çıkaralım
aramızdan ayrıldıktan sonra nereye giderse gitsin…
necidli ihtiyar tekrar söz aldı ve şöyle dedi,
hayır, vallahi, bu düşünceniz de yerinde değil
onun sözünün güzelliğini, tatlılığını
tebliğ ettiği şeylerin insanların kalplerine
hakim olup durduğunu görmüyor musunuz
onu aranızdan kovacak olursanız
o da arap kabileleri arasında dolaşır
onlara hakim olur.
sonra da üzerinize yürüyerek, size istediğini yapabilir
onun için siz başka bir şey düşünün
sonunda ebu cehil söz aldı…
vallahi, ben onun hakkında
hiç bir zaman düşünemeyeceğiniz bir tedbir düşündüm.
nedir o… diye sordular
ebu cehil fikrini şöyle açıkladı
muhammed’i nu öldürmekten başka çare yok
bunun için de, aramızda her kabileden
güçlü kuvvetli birer delikanlı seçeriz
sonra onların her birine keskin birer kılıç veririz
hepsi birden onu vurup öldürürler
böylece ondan kurtulmuş oluruz
kimin öldürdüğü de belli olmaz
böyle olunca da haşimiler
bütün kabilelerle çarpışmayı göze alamazlar
çar naçar diyete razı olurlar
biz de diyetini ödeyip kurtuluruz
necidli ihtiyar kılığında ki şeytan ileri atıldı
en doğru fikir
en uygun çare budur…dedi
ebu cehil’in bu görüşünü kabul edip
ardından dağıldılar…
sahip olduklarınızdan birer çift de mi yok vermeye
ne kutlu kelimeler söylemişti şu süvari
ne kutlu kelimeler…
koştular koşmasını bilenler çağrıya
anne, ekmek var kapımızda diye
şeydalandı çocuk
ekmek daha sıcacık anne …diye haykırdı
karanlığa çıkan kapılar açıldı birer birer
lambalar yandı ürkek ürkek...
geceydi ve artık yalnız değildiler
sesi gümüş temrenli bir ok olup çocuğun
ağdı yedi kat göklere
ve razı Olan
razı oldu.
ayaza kesen karanlıklarda
meşakkatli yolun faili meçhul anılarıyla
bir süvari uğrayınca mahalleye kapı kapı
hane hane sevinçlerle aydınlandı yüzleri kimsesizlerin
seccadeler yeşille tanıştı
ve ağrılara şifalar karıştı
ta fecir vaktine dek
süvariler geldikçe geldiler üçer, beşer
sonra geldikçe geldiler
kiminin verilmiş sadakası oldu
kiminin bir gülümsemeydi ancak verebildiği
gece bir tüy kadar hafifti
karanlık güne ermeden,
her yer süvarilerle doldu
razı Olan ,razı oldu
daha önce nerelerdeydiniz
redfer
5.0
100% (15)