1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
439
Okunma
„ 6 Eylül 1982... Bundan tam 40 yıl önceydi. O gün... Yüreği ve aklı Anadolu tutkusuyla, Anadolu kültürüyle yanıp tutuşan Azra Erhat sonsuzluğa göçtü. 67 yaşındaydı.
Dolu dolu yaşayan, dolu dolu çalışan, çevresine ışık saçan bir insan; sorumluluğunun bilincinde bir aydındı. Arkadaşımdı.
Aramızdan ayrıldığı güne dek çokça birlikte olmuş, birlikte gülmüş, birlikte ağlamış, birlikte afacanlıklar yapmıştık. Arkasından, içine üzüntümü ve öfkemi kattığım bir yazı yazdım. Kısacık bir yazı...
Ertesi gün Sevgili Haldun Taner, o sırada çalıştığım gazetedeki odamıza geldi. Elinde bir kırmızı gülle. Bizim oda “Sanat Odası” diye anılır, sanatçılardan bol bol ziyaretçimiz olurdu. Odadakileri selamladıktan sonra, herkesin ona kulak vermesini istedi ve Azra Erhat’ın ölümü üzerine yazdığım yazıyı yüksek sesle okudu. Sonra, kırmızı gülü masama bıraktı, elimi öptü ve şöyle dedi: “Türkiye’de yaşayan her insanın bu yazıyı okumasını isterdim.”
40 yıl önce yazdığım o yazıyı, Haldun Taner’i de sevgi ve saygıyla anarak Türkiye’deki her insanla değilsede Cumhuriyet okurlarıyla paylaşmak istedim. İşte o yazı.“ (TEŞEKKÜR EDERİZ AZRA ERHAT… Cumhuriyet Gazetesi yazarı Sayın Zeynep Oral’ın 04 Eylül 2022 Pazar günki köşe yazısı. Yazının tamamını okumanızı ivedelikle öneririm.)
Ne doğduğu günü ana kucağında,
ne öldüğünü musalla taşında
normal bir insanın
hissetmesi, duyması ve hatırlaması
imkansızdır inanın.
Oysa Azra Erhat
öldüğünü bile duyarak;
“ Doğumumu yaşayamadım()
şimdi ölümü yaşıyorum,
bir yandan da çalışıyorum,
doğum ve ölümün tek oluşu ne güzel...“
İyi anı kötü anı yok benim için
çok güzel yaşanan her şey l”
Diyebiliyor niçin?
Çünki sanatçı ölse bile,
hergün her eserlerinde;
“Evet ben öldüm
ama öldüğümü de gördüm
aranızda yaşarken,
bu yaşamdan kaçarken.”
Diye seslenir bize.
Başını bilmediğimiz
sonunu görmediğimiz
iki bilimez arası;
Toplanan-çıkarılan-çarpılan-bölünen
ve sonunda sıfırlanarak toprağa gömülen
rakamların
-yani kaç taneler ve ne kadarların-
elde kalanıdır hayat!
Kimimiz buna ” birikim” der yanılarak.
Kimimizi ise insan yapar;
Acısı, sancısı, onuru ve mutluğuyla
yaşam denen anılar.
Bir kitapla çıkıverirsin Mavi yolculuğa,
Bodrum’da Halikarnas balıkçısıyla karşılaşırsın,
Truva’da Homer ile savaşırsın,
Atatürk ile birlikte kurtarırsın vatanı,
Nazım’ın mısralarında kucaklar seni anadolu insanı.
Anılarda selamlar seni Azra Erhat Hanım;
Ne yazık ki dostlarının çoğunu
şahsen tanıyamadım,
yalnızca Profösör Bedri Rahmi Eyüboğlu
hocam’dı benim.
Onun Tünel Narmanlı Yurdu’nda
kendi atölyesindeki ”Yazma Segisi” salonunda
abisi Sabahattin Eyüboğlu ile uzunca sohbet ettim
ama tümünün kitaplarıyla Mavi Yolculuğa gittim.
Evet bende burada Anaolu ve Homer adına
teşşekkür borçluyum Azra Erhat Hanıma;
Bana Truva’dan Bergama’ya dek
7 roman denemesi yaptırdığı gerçek.
() Sayın Azra Erhat’a ait olan bu satırlar ŞİİRİN HİKAYESİ’ndeki Sayın Zeynep Oral’ın mektubundan aynen alınmıştır.