3
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
497
Okunma

Bacak bacak üstüne atmayı bilmeyenlerin karşısında,
Önümde demi yanmış çay,
Oturuyorum.
Bin kez görmüşüm gibi bakıyorum gözlerine,
Gözleri boş...
Cümlelerimin noktalı virgülden sonrasını içime saklıyorum,
İçerisi alabildiğine loş...
Meraktayım mirim,
Kim dedi, şu sağda oturanın benden çok bildiğini?
Benden daha çok söz dizdiğini en akıllısından...
Kravatını bile bağlayamamış doğru dürüst
Bardağından çay damlıyor öz geçmişime
Yağlı saçları parlıyor arkasındaki ışıktan.
Gün evvel,
Kıstırıp kağıttan ibaret geçmişimi koltuk altıma
Sokağa attılar beni...
Avucumda bir topak adresler, haritalar.
İçimde borcundan dolayı kesilmiş heves
Ayağımı sıktı hep bu kunduralar...
Almadan gelmeyeyim istediler
Dirsek koyacak bir masa,
Kartvizitte bir mevki.
Gün evvel saldılar hipodromuna yakası kolalıların
Zatım sütçü beygirinden hallice, yarış atı.
Soldaki kalem çeviriyor
Yüzünde üstten bakmaya meyil
Yabancı dilden, kötü telaffuzla
Bağlamsız terimleri uçuruyor ipsiz...
Diyorum belli, yerinin insanı değil.
Biri bir şeyler karalarken
Öz geçmişimin üstüne,
Diğeri fotokopisini çekiyor cüssemin.
Demi yanmış çaya bir yelteniyorum,
Elim gitmiyor...
Çok istiyorum demeliydim işinizi,
Maaşı az ancak, şimdilik yeterli..
Seve seve kalırım mesaiye,
Hafta sonlarım da boş şimdi.
Ama diyemedim;
Niyetim yok ya! geçinmeye...
Sesim, içime çekildi...
Kulağımda bir fısıltı yineliyor kendini
Kapı arkanda, çabuk çık buradan!
Bu gün görüşme;
İş için,
Ya da aşk için,
Ya da kuru temizlemedeki kolalı gömleğin...
İçin, dışını işe alsın önce,
İçin, dışını işe alsın...
Sonra koyarsın,
Tozu alınmamış masalara.
Zaten tek sayfa, kağıttan hayatın...
17.01.2022
5.0
100% (9)