4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2396
Okunma
tam şimdi gel
zaman durmuşken
şafak daha çok beklerken
arımın bin yaması dikiş atarken
ve terzi uyur
İğne ipliğe geçmeden
duamın pişmanlığı yıkamadan yüzümü
gel gayri geleceksen
(lâfügüzaf
sabahları yoksunluğun
senden yana yoksulluğum
en sivrisinden tepiyor
sanki istasyonunu unutmuş
dur durak bilmez ayarsız bir metro
midemin en ortasından geçiyor
hayata karışmak kornalarla sağır olmak
siftahsız bir işportacıdan çakmak almak
kalabalık kaldırımlarda taksilerle yarışmak
bordro emeklisi simitçinin tablasında
parmağımla susamlara banmak
kızıyor musun unutturuyor seni
öğleden sonrası derken akşamüzeri
güneş başka insanlara mesai yaparken yani
eve dar atıyorum kendimi
dizlerim titriyor vücudum bir panik
sanırsın kininsiz kalmış sıtma nöbeti
utanıyorum adım alkoliğe çıkacak diye
ya merdivenleri koşuyorum
ya da poşeti gevşek tutuyorum
mübarek şişelerin şıngırtısı
zangocunun unuttuğu kilise çanı
alt katta seyfi amcalar
mediha hanım teyze üstümde
kirişleri depreme gelesi daire
inadına orta yerde
yeter ki üste para vereyim
gözüm kapıcı dairesinde
mecburiyetten bir iki lokma yiyorum
yoksa başım dönüyor
ya tansiyon ya da kan şekeri
özentileri sana onlar da beni terk ediyor
öğrenmenin yaşı yok
ekmek beş günden sonra küfleniyor)
ah gece...
canımın seni en çektiği an
çeperimin soluğuma dar geldiği vakit
fettan yıldızlarımıdır seni anımsatan
ah serçe...
gözlerinin rengini bir türlü bilemediğim
gönlümü kanatlarında götüren hırsız
ah izan...
sızmadan şafağın kızıllığına seherin yeline
içimdeki tüm aydınlıkları toplayıp
anason kokulu günaydınlar salıyorum