13
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
737
Okunma

Yorgun bir düş’ün kırıklarıydı hayat en çok da hüznün kırık penceresinde salınan şafak gibi bir de şatafatlı acıların değişken mizacı.
Sözcükler ne yorgundu ne de yorganı günün, dünde kalan onca şeyin yetmezmiş gibi güne eklendiği ve tırtıklanan bir metanet.
Sözcüklerden sökün eden
Yalnızlığın sarkacında hoyrat bir rüzgâr
Gönül nazında niyazında
Sevmelere dair ömür madem
Eşkâli neydi dünde kalanların
Güne uzandığı
Bazen ölüm koktuğu
Bir şiir iken mezar taşında
Saklı sırları şairin
Söyleyemediği ne çok şey
Ön sözü müydü sahi güneşsiz geçen günlerin?
Gün neydi ya da gece?
Ve sair bilmece
Aşkı heceleyen bir duada saklanan
Göğe kurşun atan tombul ayaklarında martının
Öykünen mutluluğa
Ölümsüzlük saklı değil şükür ki hayatın pervazında
Öğünler delinen
Övünçler yüklenen ve övünen deliler
Kuşlar da göçüp gitti ya
Aslında ruhumuzda saklı onların ebedi yuvaları.
Hazansa mevsimin sarkıtı
Şubat güneşinde ısınan bir şiir gibi
Solumaksa hayatı
Dün de aynı gün de yarın da
Bir acının doğurganlığına
Kim engel olur ki?
Melun bir hece çiftleşirken zalimin yüreğinde
Biz aşk diye düşmüşken yola
Kimdi ve nasıl kin ile yoz kıldı yaşama sevincimizi
Karda yürüyüp izini belli etmeyen ne çok münafık
İnancın bile tartaklandığı kara ruhlarda saklı karanlık
Hep de aydınlığa meylettik
Kandık, inandık ve sevdik.
Ön sözünü yazdık madem şiirin
Hep şiir değil miydi güneşin v/edası
Dolunayda uyuyan bir çocuğun rüyası
İlla ki sonsuzluğa kadar asılı kalmak kutup yıldızında
Sefasını süreceğimiz ömür kaldı?
Ömür diye çıktık da yola
Mıhlandık kaldık dünde ve anda
Yarın olmaya yetecek mi dinmez acıların rüzgârı?
5.0
100% (21)