0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
734
Okunma

Düşüyorum Anne, habersiz – sırtından bu hayatın
Sabahın içine birikmiş bu geceliği nasıl yakacağım diye -
Yılbaşı akşamı bir İsa korosuyla ağlar gibi, düşünüyorum
Karanlığın atardamarından doğuyor: Gölgemin sonsuz dövüşü, artık
Çıplak topluluğun elektrikli tenlerinde gezen
Güneşin tüm renkleri, döşenmiş kumsalların ergenliğine
Törpülenen beyinlerimizin güneş yağına –
Sürüyorum, umudun kremini…
Düşük, renksiz bir alanı aşındırıyor – yargısız dolunay
Bugün hüzünlü rıhtımlara sarkıtmış gökyüzü ışığını
Birazdan ağlama rengi de çöker, gümülü sokaklarına bu kentin
Oturaklarının tahtası - külle karışık
Önümdeki kör bir parkta
Ölümün keyfine uzanmış, toprağın bağrı
Sanki tekinsiz zamana – korkudan klonlanmış
Ağaçların delik deşik edilmiş yaprakları
Hınca hınç bir kıyamet ekspresinin kefenini dokuyor, tüm tezgâhlar
Taksim önünde bir böcek, kalçasını bükerek ayaklanıyorken her çiçeğe
Damarlarımdaki kanla besleniyordu: Yakıtı yer yağı her sivrisinek
Metamorfoz geçiren gökdelenlerin, kemikleşiyor sazlıkları
Sökülürken ağaçlar, bir orman uyumuşluğumu gömüp
Ölümün entarisiyle önümden esen, tiksindi bir yelin / cereyanından
Üşütecek bir gün
Çocuksu mücevherlerini yitirmiş
Üstü açık uyumuş aklım
Kömürleşecek fosilimin odunu bir cehennem ateşinde
Dudaklarımda yasak bir meyvenin ince kabuğu
Bir açılışı bekliyor gibi, tedirgin adımlarım
İsrafil’in borusunu çalacak, gerçekliğin kucaklayışını
Bir sirk çadırından, az daha büyük bütün dünyam
Sık dokunup öyle mi dokunmuş belleğinizin kemerinde -
Uzun mu yapraklarınız, kuş dallarını ören ağaçlıklar kadar
Kaç can kararması, buruşmuş ellerinin üzerinde - şu dünya ocağının
Kan gibi çoğalamamış / havada pike yapan uçaklardan
Kışlıkta enfeksiyon geçirmiş bir adamın, çarşaf gibi sümkürmesi halinden
Kırık düşlerin kireci gözlerimizin yelkeninde fora
Kırpık, solan bir gülü koymuştum cüzdanıma
Toz toprak kokan soluğuna, ekmiştim yeşilliğimi
Saksımın tabutuna gömülürken, gördüm ölümünü
Sürekli birbirini gömen bizler gibi –
Bir düş özünden yapılmış Kâbe’nin revakları
Sökülüyorken geninden İslam’ın
Renklerini yitirmiş, yanmıyor ışığı artık
Farelerin kudurduğu gemileri kendine çeken limanlar gibi:
Bütün yolculukların yağmalandığı yerdeyim ben
Ve küstümotlarından yaptırıyorum yatağımı
Boşarlarken güneşi karanlık köşelerde –
İçim ısınsın diye: her gün çiçeklerini kokluyorum aşkımın
Kalesi elden gitmiş bir satranç takımım var
Bir bilgisayar organizmasında tespih çekiyor hayatım
Yeni havarilerin kalp spazmına /
Ismarlama aklım
Kışlıkçılara soğumamış henüz, evlerin odaları
Temizlikçi bulutların yağmuru durdu artık
Dul kalmış gökyüzünden
Şimdi ağır ağır siner yazlıkçılara, bu mevsim susuzluk
Kurumakta yağmurun sulu zemheri, külrengi bulutluklar da
Barajlarla zincirli tüm akarsularınızın üstü, özgürlüklerimize…
Ağaçların yapraksız örtüsünde - tutulamayan meyveler gibiyiz
Bir tek sevgilimin dudaklarında yavaşlıyor, kalbimin ritmi
Onu öpebilmek için…
Kırmızı yularına dolanmış soluğuma bir ödünç rüzgârı
Kurşun dökmekte, her uzvu – yirmi dört ayar –
Eski bir çoban gibi, içimin sürülerini dizginliyorum / günde beş kez
Yüreğimin afişlerini dokuyorum: sararmış kataloğunda defterimin
Bin bir çeşit kitap gezdim, omzumda borazan dilli bir papağanla
Bir canavar fosilini giyinip öyle çıkıyorum, her gün yola
Bir gelinin düğün fotoğraflarına benzer değişim yaşamış
Ulema toplantılarında soyulmuş, yasak meyvemin ten rengi
Renkli ekranların suikastlarında
Savaşan miğferli azizlerin köpüklü dansı
Büyüyemeyeceklerimin mezarında
2014
5.0
100% (3)