7
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1125
Okunma

Sensiz gecelerde
Üzerime karabasan misali çöken
Demir duvarların altında
Hazanın harında kavrulup
Sam yelinde savrulurken
Heybetli değirmen taşlarına gönül veren
Minik buğday daneleri gibi
Un ufak ezildi yüreğim.
Örs ve çekiç arasına esir düşmüş
bir tırpan gibi özlemin öfkesiyle bilenirken dişlerim.
Belki bir gün
Yeniden tutarsın diye
Yüreğimin yağıyla emledim
Şu nasırlı ellerimi...
Kim bilir
Bu dünya da olmasada
Belki
Öbür dünya da misafir olurum
gönül köşküne diye mavi düşler görürken
Yaşanmış günlerin hatrına
Yine hasbihalleşiriz düşüncesiyle
Nefesimle ısıtarak
Hep sıcak tuttum
Başına buz bağlattığın yüreğimi...
Kim bilir
Dünler sensiz
Kar suları misali eriyip gitse de
Belki bu gün
Belki yarın
Ömrümün ufuklarından
Güneş misali yeniden doğarsın diyerekten
Kaderin keder perdelerini zar zor da olsa aralayıp
Hep açık tuttum umudun yorgun gözlerini..
Gönül penceremin pervazlarına ektiğin
Rengarenk sevda gülleri
Hasretinden solupda
Misk kokularından mahrum olmayalım diye
Sol göğsümün gözyaşı pınarlarıyla
gün aşırı su verdim...
Sen
Vuslat hayallerini
Kuzey kutbuna sürgüne yollayıp
Ayrılık ayazında dondursanda
Hatıraların hatmi çiçeklerini ondurmayıp
Teker teker soldursanda
Şu benim şahikalar gibi görkemli vicdanım
Sevdiceğine zerre kadar
toz kondurmaya
el veremez ki
Vefa sızım...
Aşktan anlamaz
Hayır sızım...
Hadi tut artık
Yetim yüreğimin ellerinden
Ağlatalım şu çarkı kırık Dünya’nın
Rüküş anasını
Perpillerle sarıp sarmalıyalım
Aşkın ılgıt ılgıt kanayan
Müzmin yarasını..
Nafize
30 mayıs 20 20