Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
Oğuz Can Hayali
Oğuz Can Hayali

İDA'NIN ONURUNA (24/3)

Yorum

İDA'NIN ONURUNA (24/3)

( 2 kişi )

0

Yorum

3

Beğeni

5,0

Puan

547

Okunma

İDA'NIN ONURUNA (24/3)

BİRİNCİ PERDE
Üçüncü ve son bölüm;
YER; Kirazlı Ormanları, Beşik körfezi
yada Truva.
KİŞİLER; Kıral Agamemnon,
Palyaço elbisesi giymiş, başlarına taç geçirmiş
yandaş yunan kıralları,
Birde Kanada’lı "Altın Arama" Firması.
SAHNE; 8 pano-sütunlu taht salonu,
yada "Karamanın koyunu, sonra çıkar uyunu"
OLAY; Truva altınının paylaşılması,
yada Aşil’in savaşa karşı çıkması.
(Ne yazık ki bu sahne ikinci perdeye alındı)
DEKOR; Tekerlekli 8 pano yan-yana,
4’er kıral koltuğu karşı-karşıya,
Agamemnon’un tahtı ise ortada.

İki küçük, bir büyük beyaz yelken bezi()
tentesiyle gölgeli
Beşik Körfezi kıyısında büyük bir gemi.
Burun üstü kumsala dik çekilmiş,
yanları uzun-kalın kalaslarla desdeklenmiş
doğrultulmuş gövdesi.
Kumsaldan çıkan uzun bir rampadan,
geminin "küt" kesilmiş burun aralığından,
meşalelerin her iki yanda aydınlattığı dar bir koridordan,
geminin karın boşluğuna Aşil girdi,
Kadife kumaşlarla süslü taht salonuna,
-yani seyircilerin arasından, açık perdenin yanına-
kadar geldi-
Muhafızlar onun belindeki kılıcı almak için;
"Dur!" diye yolunu kestiler;
"Niçin?"
Diye Aşil usulca,
kılıcına sarılınca,
Sorudakikararlılığı gören erler
işgüzarlıklarından vazgeçtiler;
"Geçin!"
Diyerek çekildiler yana,
Aşil kalın sahne perdesini
hafifçe aaladı
Taht Odası’na baktı.
Odiseus’da oradaydı.
Çkıtı kapalı perdenin arkasından,
geldi yanına
her ikiside tokalaşarak
seyrettiler perdenin açılmasını,
iğrenç bir şekilde koltuklarında oturup-kalkarak,
Kırallarına yağcılık yapılmasını;
Tek-tek Agememnon’un etrafını sararak;
"Kahraman-yüce-şanlı Zırt,
Kıralların-kıralı, Fırt,
Yunan Birliğinin tek hükümdarıDdart
büyük Agamemnon Zart-Zart" diye-diye
-Koltuk altına bir heybe gibi asılı osuruk balonlarını-
körükler gibi yellendirerekerek,
onun önünde yerlere değin eğilerek
hava bastılar ve dalkavukluk yaptılar,
Sahne önünde duran Aşil ve Odiseus birbirine baktılar.
Koro, yani Kırallar palyaço kıyafetleriiyle
vede böyle sahte-yağcı-yalancı sözlerle
Agamemnon’u öve-öve ona hediyeler verdiler,
daha çok başarı-sağlık ve ünvan dilediler

Odiseus Aşil’i;
"Gençler ölür, İhtiyarlar konuşur savaşta!
Aldırma."
diye içeri doğru itti.
Agamemnon, Aşil’i karşısında görünce;
"Susun!"
Emrini vererek, elinin tersiyle,
kırallara yerlerine oturmayı emretti.
Kırallar sağlı-sollu geriledi;
"Emriniz başımızın üstünde kıralım!" dedi
ve oturdular yerine,
Aşil ortadan tahta doğru geldi öne
yaklaştı ve Agememnon’un yüzüne baktı.
Ne selam verdi nede başını öne eğdi, sadece;
"Beni çağırmışsın!" dedi böylece.
Agamemnon onu küçümseyen bir tavırla;
"Gördün mü Aşil? Böyle yenilir Truva!"
dedi;
"Bu zafer senin değil ki!"
"Düne kadar
Truva’nın olan tüm kıyılar
şimdi ama benim!"
"Bu zafer askerlerin..."
"Asker ölür kazanır kırallar
ve tarih onları değil, kıralları anar!"
"Sen görülmeyecek kadar
uzaktan savaşıyordun, bence!"
Diye Aşil gülünce,
homur-homur homurdandı krallar.
O, bu küçümsemeyi duymamış gibi devam etti;
"Yarın Truva’yı yerle bir edeceğim,
tüm Yunan adalarına zafer anıtları dikeceğim,
adım her yerde anılacak,
Agamemnon ölümsüz kalacak!"
"Kıralların-Kıralı’yım diye
bu kadar böbürlenmek niye?
Sen sadece boş-sözün kıralısın,
ilkin savaşı kazanmalısın,
ki övünesin bence."
Agamemnon aldırmadı bu hakarete,
alaycı bir sesle;
"Askerlerin benden önce,
yağmalamışlar Apollon Tapınağını, Aşil!"
"Yağmalamak sözü doğru değil!
Ama istediğin altın ise,
istersen al,
hediyem olsun cesaretine,
mutlu kal!"
"Ben istediğimi çoktan aldım bile."
Diyerek elini kaldırdı.
Odiseus’un karşısında, sahnenin öbür yakasında
duran iki muhafıza;
"Getirin!" emrini verdi.
Muhaffızlar açtılar perdeyi,
Apollon Tapınağı Rahibe’si Deseis’i aldılar içeri.
Aşil şaşkınlıktan dona-kaldı;
Bu Rahibe biraz önce çadırında ve onun yatağındaydı.
Deseıs’e;
Benden korkmayacak tek Truva’lı sensin!"
Sözünü vererek, ona kimsenin dokunmıyacağı üzerine,
yemin etmişti o,namusu ve şerefi üzerine.
Aşil erlerin üstüne yürüdü;
"Sizlerle sorunum yok kardeşlerim,
kararı kendiniz verin.
Eğer bu rahibeyi bırakmazsanız,
karınız ve çocuklarınızla bir daha karşılaşamazsınız!"
Diye kılıcını çekip öne atılınca,
rahibe geriden çıkıp geldi ve girdi her üçünün arasına;
"Durun!" diyerek kılıçlarına sarılmak üzere olan muhafızları geri sürdü;
"Bugün yeterince insan öldü!"
Kıral Agamemnon’a dönerek,
önünde eğilerek;
"Kimse artık benim için ölmemeli!"
Aşil’e ise kinayeli;
"İnsan öldürmekse tek yeteneğin, sen çoktan lanetlendin!"
Diye bağırınca;
"A-haaaaa?"
derin bir uğultıyla
Bilici-kahin ileri atıldı;
"Hani Kirazlı Ormanlarıydı konu?
Koro bu itiraza katıldı;
"U uuuuuuuuğ!"
"Lanetlenecek olan altın değilmiydi?"
"İ iiiiiiiiiiğ!
" İlkin Güzel Helena!"
"A a aaaaağ!"
Şimdi bir köle uğruna!
"A-a,-a-a! "
Diye bağırdılar ve;
"Zart-zurt, dart-fırt!" larla
körüklediler koltuk altlarındaki osuruk torbalarını,
böylece çıktılar karşı,
Kıral Agamemnon ikinci defa;
"Susun!" diye bağırınca;
Yerlerinde kalkıp-oturan,
birinin sözü bitmeden-öbürü başlayan,
koro böylece sustu
ve yerlerine oturdu.
Sessizliği bozan yine kıral Agamemnon oldu;
" Aşil! Yüce savaşçı, yenilmez kahraman!"
Dedi ve durmadan;
"Bakın hele!
Onu nasıl susturdu bir köle rahibe!"
Kırallar koltuklarında zıplayıp-gülüp,
Agemenon’un yukarıdaki cümlesini 3’e bölüp,
sırasını değştirip taklit ederek tekrarlayıp-durdurar
ve sonra yerelerine oturdular.
Yapmacık bir kahkaha ile bu gülmelere katılan,
sonrada bir elini yukarı kaldıran
ve böylece koroyu susturan
Kıral Agamemnon aynı eliyle
Rahibe’yi göstererek Aşil’e döndü ve;
"Bu güzel kadın... Bu gece...Benim yatağımda... Koynuma girecek Aşil!"
"Aşşağılık sefil!
Hayatını tanrısına adamış bir rahibede büyüklüğünü gösterme!"
Aşil’i dahada kızdırmak için bu sefer şehvetli bir sesle,
sanki rahibeyi seviyormuş gibi nefes-nefese;
"Bu köle kız! Hi-hi-hi,
bu gece ilkin yıkayacak beni,
sonrada mutlu edecek, kimbilir, neden?"
Aşil onun iğrenç sözünün sonunu beklemeden;
"Aşşağılık sarhoş!
Uçkuruna sahip olamayacak kadarda acizsin,"
"Ama bu kadını ben bu gece mutlu edeceğim Aşil!,
bunu bil!"
Aşil hiddetle kılıcını kınına soktu ve;
"Hayatım sona ermeden önce,
senin pis leşini gördükten sonra öleceğim!" dedi
ve taht salonunu perdenin yanından terk etti.
Kral Agamemnon bir baş işaretiyle,
sahnenin diğer yanında duran Odiseus’a,
onun arkasından çıkıp- takip etmesini emretti.
Aşil ve Odiseus perdeyi her iki ucundan çekerek kapadılar
ve böylece ortada karşılaşmış oldular.

Sahne önünde bir uçtan öbür uca,
herikisi yürüdüler konuşma boyunca;
"Odiseus! Beni böyle bir iğrenç savaşa zorlaman doğru değil."
"Ülkenin, sana ve askelerine ihtiyacı olduğunu unutma Aşil!"
O ise durarak döndü;
"Kiminle, kime karşı, kimin için savaştığımı bilmek, görevimdir benim!"
Dedi ve yürüdü karşı istikamete;
"Ama hain Truva’lılar..."
Diyen ve onu takip eden Odiseus’a bakmadan;
"Vatanımdan önce, ilkin kendime saygım var!"
"Ya bu savaşı Yunan Ordusu kaybederse?"
Ansızın durarak hızla döndü bir ökçesi üzerinde;
"Biraz önce sana verdiğim sözde, hükümsüzdür böylece!"
Burun-Buruna gelmişlerdi;
"Ayrıca, kıraliçenin kaçırılması, bu aşşağılık kıralın işine geliyor."
"Olamaz böyle birşey Aşil!"
"Olay; Güzel Helena, ısparta yada Yunan namusu değil!
Altın uğruna Truva’yı ele geçirmek istiyor bu sefil, bunu bil!"
Kendi çadırının yanına, yani perdenin yan arasına gelen Aşil
durdu ve başını yukarı kaldırarak İda’ya doğru;
"Ey Kirazlı ormanları!"
Diye bağırdı.
Perde arkasından, koro tarafından bu cümlenin tekrarı
yankı şekilde gelince;
Odiseus’a baktı;
"Ayrıca Tanrılar dahil herkes yalan söylüyor hemde!"
Perde arkasından;
"Yuuu yuu, yuh-hu,..." Protosto sesleri;
"Hoşçakal Odıseus!" diye buna aldırmadan
vedalaşmak için elini uzattı,
Fikrini değiştiremeyeceğini anlayan
Odiseus’da bu eli sıktı.
Askerlerine emir veriyormuş gibi, Aşil seyircilere;
"Toplanın! Yarın sabah gemilerimize binip ülkemize dönüyotuz!"
Emrini verdi. Yerlerinden kalkıp gitmeye hazırlanan birkaç dinleyiciye de;
-Tabiki bunlar oyuncuydular-
"Oturun lütfen yerinize!
Bu emrim sadece askerlerime."
Oyuncular sahneye çıktılar.
Aşil Odiseus’u dostça kucaklayarak göğsüne bastırdı;
"Demekki birlikte yolculuğumuz buraya kadardı!"
sözüyle vedalaştı, perde arasını açarak girdi içeriye.
Odiseus’da salona indi
ve orada bekledi.

perdenin açılmasıyla,
sağlı-sollu koltuklarında oturan koro çıktı ortaya
Kıral Tahtı ise boştu.
Tahtın sağ-ve-solunda -bükey aynalar bakıyordu sahneye;
"Acep şimdi ne olacak?" diye.
Koro tek-tek;
"Evli bir kadının kaçırılması suç değilmi sence?"
"Ama kocası çok yaşlı, çok çirkin ve çok kaba erkek."
"Güzel Helena, Truva prensi Paris’e severekmi kaçtı, acaba?"
"Kocasının saygısı yok ki bu kadına!"
"Bende olsam, dillere destan olan, Güzel Helena’yı kaçırırdım."
"Bende... Bende,... Bende,.. Bende...."
Diye-diye
hem konuşuyor hemde
yanlarda, karşı-karşıya duran
4’erlik 2 sıra Koltukların etrafında dolaşan,
üstüne çıkıp-zıplayarak,
öne takla atarak
etrafında ilili-tekli dans ediyorlardı birbirleriyle.
Onlar gülüp-eğlenirken sahnede,
ansızın Agamemnon belirdi, kırallarhızla salta’da durdu.
Odiseus içeri girince hepsi yerlerine oturdu;
"İkna edebildinmi?"
"Hayır!"
"Ne istiyor peki?"
"Rahibeyi geri verirseniz fikrini değiştirir belki!"
"Aşil bu güne kadar hiçbir kadın için fikrini değiştirmemiştir."
"Ama bu kadın Kıral Priam’ın yeğeni Deseıs olursa, iş değişir!"
Odiseus böylece köle rahibenin kimliğini ele verince,
Kıral Agamemnon şaşırdı, oturdu yerine,
Hatasını anlamıştı, etrafındakilere;
"Niçin bana bunu hiçkimse daha evvel söylemedi?"
Diye kırallarına kızarak muhafızlarına emir veri;
"Rahibeyi götürün Aşlil’in çadırına!"
Koltuklarında sus-pus suçlu şekilde oturan kırallara da;
"Ben bu zaferi yatakta değil,
Truva’da kazanacağım Aşil!"
Dedi ve yüzünü salona döndü,
koronun coşkun alkışlarıyla sahnedeki ışıklar söndü.

SELAM SAFHASI
Alkışlar eşliğinde ışıklar yandı,
Aşil-Agamemnon-Odiseus üçlüsü
seyircileri selamlamak için sahne önüne yütüdü.
Koro oyuncuları aynı anda panoların arkasına giderek-gizlendiler,
Öndeki üçlü gerileyerek arkada durunca, aynalar kayarak öne geldi.
Çerçevelerinin iç-ortalarındaki bilyalı oyuklarda öne eğilip,
aynalar gide-gele seyircilere doğru yatıp-kalktılar.
Böylece arkalarındaki koro ile salonu selamladılar.
Ansızın aynalar yuvarlarında 180 derece döndü,
yuvarlak sütunların üstünde şimdi baş-aşşağı duran harflerle;
"K-İ-R-A-Z-L-I-?" yazısı göründü
ve sahnedeki tüm ışıklar söndü.
Karanlıkla birlikte perde kapanınca,
sahnede yalnızca ters harflerle yazılı;
"-K-İ-R-A-Z-L-I-" yazısı kaldı.

(
) Kurgu ve sahne yapımında Bred Pitt’in oynadığı ’TRUVA" filminden esinlenilmiştir.




Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

İda'nın onuruna (24/3) Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz İda'nın onuruna (24/3) şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İDA'NIN ONURUNA (24/3) şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL