ten/ha:r…
bu sabah…
yokluğuna sofra kurdum dün gibi, önceki gün gibi çok daha öncesi gibi… değil… değil ki o şey bu şeyden üstün değil ki gönül sana küskün danığık… yüzüm, sakallarım, saçlarım ve kalbim… gelirsin diye toplamadım yatağımda, sehpanın üstünde, ranzanın köşesinde, perdenin aralığında duruyor dağınıklığım yokluğun tokat gibi yüzüme çarpmasın diye tozları halının altına süpürdüm beni saklayamadım ve sığdıramadım sensizliğe bu sabah… kerpiç duvarın gölgesinde düşeşe geldi düşünceler masada rezidans sessizliği beton soğukluğu sofrada söğüt ağacı yaprak döküyor sandalye masaya küs bir lokma ekmekle bin yokluğun geçiyor boğazımdan içimde pike çekiyor özlemin eşşeğin aklında karpuz kabuğu karpuz bostanına küs kavak ağacına tırmanan topal karınca gibi göğsümde sekerek tırmanıyor sensizlik neredesin? bir şehir kalabalığı geçti içimden kalabaklıklar içinde kalabalığım sesler, yüzler ve sensizliğim koşturmaca, telaş ve panik içinde hangi sokağa girsem çıkmazlığın çarpıyor yüzüme güneşin doğuşu, günlerin geçişi dünya döngüsüne eşlik eden acıyı doğuran bir ilah olmalı ve bütün yetkilerini kullanarak yokluğunu miras bıraktı kesin hüzne tırmık atarken dilim acımı yutamadım frekansı bozuk bir radyo misali cızırtılı bir şeyler söylendim sonra… iğde yaprağında bir çiçek gördüm güneşe göz kırpan bir çocuk içime ok atan gözlerin ve seni avuçlarımın çatlağında yüzümün hatlarında aynalar yorgun bakıyor yüzüme suratım asık aynalara hangisi daha gerçek ben ve bensizlik… duvarın soğukluğu sırtımın kamburuna bindi kamburum içime güneş bir mızrak boyu portakal bahçeleri gökyüzü mavi patiskalar serilmiş toprağa bu neyin ölümü, kimin düğünü menevişler hemen orada tabirsiz bir rüya görüyorum her şey epey uzak hey şey fazla yakın gözlerim açık, gözlerim kapalı kirpiklerim mısır tarlası kaşlarım orak ağzı kuş yuvası ırmaklar sular halay çekiyor dağlar horon tepiyor güneş ve balçık yalan ve gerçeğin kardeşliği ikisi birden sıvıyor yüzümü ama ağzım diş mezarlığı çekiç başı, çivi kafası ben duvar, biraz da nal içim kafes dövüşü ben ten/ha:r.. güneş yönünü değişiyor gölgeler de değişiyor bütün duvarlar ısınıyor her öğle kerpiçte kil banyosu ağzımda kül tadı yüzümün yanığı sırtımın soğukluğunu örtmüyor öksürüyorum ama hasta değilim kusunca daha iyi oluyorum omzumda bir toz tabakası saman sapından bir sapan çekiyorum az sonra önümden bir kedi geçiyor ayaklarının tiz sesi diyor içim romatizmam azıyor tansiyon gibi fırlıyorum daha ilk adımda düşüyorum tozlar düşüyor kedi hızla kaçıyor her şeyin içinde hiç bir şey olma hissi içim seni geçiyor saatler ikindiyi neyse… geleceğin düşsüzlüğü, geçmişin düş vagonunda raydan çıkmış tren gibiyim ikide bir devriliyorum senden beni çıkınca matematiğe aykırı yine sen kalıyorsun bende ah düş seyrim sömüren mandam irtica paniğim irtifa telaşım iç çatışmalarım ve sen derken… yüzüme tırmanan sigara dumanı gözlerime ulaşıyor kül tabakası sakallarım gül hayallerime dökülüyor dağılıyor hayallerim biraz diri, fazla ölü içim morga giden koridor vakit ziv aralığı ben ten/ha:r… |
Saygılar..