3
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
504
Okunma

Kadim duyguların yegâne hamalı omuzlarım
Yükümü sorma, ağırlığını ölçemez tartıların
Zabit bir kalabalığın fiyakalı lerzinde
Her gece karanlığı örtünen parke taşı gibiyim
Dilsizliğime aldanma…
Yutkunmalarımdan ulaşılıyor gayya kuyusuna
Dört mevsim, on iki ay üşürüm ben
Rüzgarın çarptığı, dalganın yonttuğu taşım
Hangi minvalden bakarsan bak, bihuşum
Manzum gülüşüne nevi sarhoşum
Hafife alma…
En hırçın dalgalar, sular çekilince başlar
Bir gece:
Yeni gülüşler peydahladım dudak dekoltene
Ah, bahtsız şaşkınlığım… unutmuşum
Gözlerin mayın tarlası, bakışların mühimmat
Heyecanlarıma yenilip infilak etmişim
Ve şarapnel etkisiyle düşmüşüm gamzene
Sonrası kızılca kıyamet…
San sarayımın duvarını yıkmış naz-ı dillerin
Siren sesleri yükseliyor gönül şehrimde
Manşetlerde resmim, adım geçiyor her yerde
Oysa; seni sevmek derin devlet sırrıydı
Kimliğimi ifşa etmişsin olay yerinde
Artık fark etmez…
Ben sana antik kentin tarih dolu izleri
Sen ise gündelik aşklara kav-i nihale
Perçem ömrümün zey gerçeği seyir defterim
Açıp okursan, görürsün bendeki seni…
5.0
100% (4)