10
Yorum
43
Beğeni
5,0
Puan
3354
Okunma

Derin bir uykudan uyanıyorum
beş mevsim nehirler geçiyor
sanki üzerimden.
Issız bir hikayenin
oluk oluk kan kustuğu yerden çok uzakta
Karanlığı içiyorum kurumuş bir çeşmeden.
Rüzgar tanıdık olsa da;
Aynı gökyüzünün altında
yabancıyım dağlara ovalara insanlara.
Burası neresi bilmiyorum.
Bir zamanlar insanların
yaralarını gösterdiği toprak damlardan
atlayarak geçiyor gözlerim.
Yalın ayak koştuğum yollarda
Sesler yabacı,sözler yabancı
söylenenler uğulduyor kulağımda.
Daralıyor nefesim
Bir şey düğümleniyor boğazıma
Kelebek ölüsü uyutuyorum koynumda.
Un ufak oluyor kalbim.
Söylemek istediğim onca söz
kırılıyor dişlerimin arasında.
Dikenler kaplıyor parmaklarımı
hiç bir yere dokunamıyorum.
Dilsiz bir öfke doğrulanıyor dudaklarımda.
Sakatlanan ruhumu
oturtacak bir sandalye bulamıyorum.
Tütün kırıntılarını ateşlemek istedikçe
göğsümdeki nal seslerini dizginliyorum.
Rüyama düşen tanıdık bir ses
konsun tekrar pencereme diliyorum.
Korkmasın kirpiklerim gözyaşlarımdan.
Küssün sırtımdaki yara kabuğuna
Gelmesin ölü bedenler
çıplak ayaklarıyla hayallerime.
Gecenin sesine takılan bir yıldız
sarılsın ellerime hasretle..
Gölgemizle savaşıp
şeffaflığa karşı mücadele ettikçe
Önce anamızı
sonra bütün çocukların anasını ağlattılar.
Morga kaldırsak da düşüncelerimizi;
Yeniden ezberledik çizgilerimizi.
Ve anlıyorum ki;
Her insan gülümseyen bir savaş alanı
Her gurbet insanoğlunun içindeydi.
İncittiği karınca kadar
sabıkalıydı herkes..
Bırakırken uçurumdan
solgun çiçekler kendini..!.
5.0
100% (29)