2
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1025
Okunma
ve bil ki
yüreğimin kırıklarını
sığınaklarının eşiğine atıyorum avuç avuç..
(...)
elbisenden önce
ruhunu soymak istiyordum
duvarlarının yıkıldığı bir zamanda ki
yerinden sökülmüş seslerimizi
ve dileğimizi Tufandan kurtulmuş
bir çiçeğin yapraklarını düşmüş
bütün renklerine serip
dokunmak istiyordum
hiç öpmediğin parmak uçlarımla
en acımayan yerlerine…
(.
.
.)
’’seni bir daha sevmeyecek’’ dedi…
ve çekip gitti.
patikasız yolların yamaçlarında ki
giden kimdi, hiç kadar belirsiz
hep kadar taşıdığım
yüreğimin odalarında.
çelme takıp düşlerime
çizilmemiş atlaslara hüküm veren
alt dudağımın çizgisinde
tasviri elbette mümkün tiz bir seste lakin
yetmiyor yine de zerresine yağmurun
çünkü önce mavisi ıslanıyor bulutun
gök/
-yüzüN
battıkça düşlerimin rahmine ki
düşün/dün mü hiç
bazı kelimeler ne bırakır ardında.
senden bana kalan yankıdaki şiddet,
yüreğe akıtılan cıva kadar sızıyor içime.
taş değilim hayır
kalakalırken bile bir metal var derinlerimde
eğilmek istemeyen bir daha hiçbir ruha ki
bunlar ateş böcekleri işte
Yusuf’un gözleriyle
bir kuyunun derinliğinde baktığında
gök/
-yüzüme.
parmak uçlarımı banıp alt dudağıma
bir kelime bulurum diye
gün/eş yüzü görmemiş
hiç söylenmemiş…
yarım kalmış bir cümlende
vurup kafasına harflerinin
sus-sak
diyorum
su-sa-sak
ezbere bildiğimiz sokakların
çıkmazlarından saparak.
bir gidişi
avuç içlerimizle sımsıkı kavrayarak ki
eksik susmaların dehlizlerinde
bir daha aydınlanmayacak
bir gece bırakarak ardında
gidip toprağa gömdü ellerindeki taşları
alnının ortasına atılmış onca yaşlarla…
giriş/
gelişme
ve sonuç yok
bu hikayemizde
imla işaretlerinin hepsini azat ettik aramızda
ya da benim seçimimdi bu ki
öyle ya
sorulmamış bir soru belirdi aramızda
ve bütün şehirler bir bir düştü
evet gitti
ve bitti
rengini renklere verenin gizemli sahibi.
gözbebeklerime kaçan
mavi bir düş/üş
kanamalarımdan yadigar
ve yaralanmak denen o kabuklu simya
ne kadar yüksekten düşeriz dışımızdan içimize.
ne kadar su kafi gelir boğulmamız için.
ne kadar zaman sonra vaz geçer
gökkuşağına doğru koşarken
tabanlarımızın çıplaklığı.
dur/dum
çünkü bunlar benim kanayan diz(e)lerim.
dur/dum
çünkü yüreğim çıktı yerinden
ama
dur/dum…
(…)