3
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
2353
Okunma
Havada bir rafadanlık sarısı
beyaza karışmaya meyilli bir umursamazlık
masanın bacağı kırık,
zigon sehpa alaycı.
Sokakta,
ıslak yağmurları örten karanlığın perdesi
göz gözü görmezken;
iki el, bir cinayetten dönüyordu
ve kapı arkasında boğdular bir ıslığı.
Ben bunu gördüm.
Oysa gece ne çok karanlık
ne çok fenayken
yol ortasına
saç telinden daha ince bir köprü kurdum.
O sırat değildi
sen de müstakim.
Geçébildiğim kadar geçtim
dilimin yarasıyla yaprakları kestim
ve ağzımın ićinde birikti tırtıl tozu.
Ben onu yuttum.
Karanlıktı ve geceydi
biri
birinin
ödüne işiyordu/korkunun rengi sarı
boğaz duvarından
yukarı çıkmıyordu hiç bir isyan.
kelimeler
kiilometre taşları gibi uzun
ve bir ölmek büyüyordu
hem ağrılı hem sancılı.
Ağzımın kuyusundan onu ben doğurdum
ve tiril tiril mendilime
bohçaladım karanlığı.
Ben bunu sustum.