17
Yorum
36
Beğeni
0,0
Puan
2419
Okunma

"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul...’
Kabına sığmayan
ruh hali ile kanatlanırken
Yıllar devrildi omzumdan azar azar...
Boşluklara takıldıkça
kan kaybetti sevecen yüreğim.
Yaşamın ihanetlerini, kalleşliklerini soyunup
en saf, en yalın benliğimi ortaya koydukça
Tökezledim düştüm köhne yollarında.
ulaşılmazlar içinde kaldı Ay Işığı.
Avuçlarımda başladı yalnızlığın
dayanılmaz sancısı.
Yıldızlar birer birer düştü sokaklara.
Dayadım çenemi gecenin ayazına
Çözemedim varlığınla yokluğunun tezatını
Dünler filizlendi yamacımda.
Dualarımın sızısı hatırlattı annemi
bin turna kuşu bile temizleyemedi
bir çocuğa kıymanın günahkar ellerini.
Çektikçe burnumu
Uçurtmam ile geçtim yeşil ağaçlı tepeleri.
Şıngırdak Düğün Salonu gibiydi hayaller
kaçak kat inşaatına kum çekerdi dönemeçler
Mangalda kül bırakmazdı
Ağzında çakıl taşı varmış gibi
yumuşak ’ğ’ ile konuşan zebaniler.
Aşkın uğultusu yıkandıkça sessizlikte
kırık bir testiden sızmadan önce...
Muhatabıyla buluşmaya gücü olmayan
binlerce sözcük dolaşırdı içimde;
Bilemezlerdi vazgeçmediğimi...
Şehla sabah ile göçebe akşam arasında
taciz atışı ile vururdum dizelerimi
Yanardı ciğerim
yutkunurdum söyleyemediklerimi..
Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi mi?
Ferdaca