4
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1995
Okunma
sanki ölüm dinliyormuş gibi
geometrik doğruları kıskandıracak bir açıyla
yukarı kalkmasın tek kaşın
susuşmamız gereken başka şeyler var
başka türlü bir siyahı süzelim gözlerinden
duymadığın dillerde papatya eskizi şiirlerim
son yaprak müspet kopsun diye
falı açanın parmakları doğranır
susuşmamız gereken başka şeyler var
bembeyaz bir ay düşürelim müş’aşa teninden
evreni susturalım
yörüngenin karnına bıçak gibi saplansın
sessizlik. biz susalım
güneşi öreyim sarıyan saçlarına
çok sıcak bir öğlen ellerinde misafir
ellerimi tut biz susalım
kelimeler jilet gibi dönsün söylencelerin kursağında
afrikalı bir çocuk kadar aç ölsün gözlerimiz
çenelerini ekvatorla bağlayalım
bir şair tanırdım
-ismi lazım değil-
siyahi bir afetin dolgun dudaklarını öpmeyi
sayfalarca anlatmaya muktedir...
falanca zaman ona senden bahsettim
dili bükülmüştü ağzında
eksilmişti hasbihalden birkaç desibel
kadim bir sessizlik tutuklarken yarıgeceyi
bir sokak lambasının omuzlarından inen
sütyen askısıydı ışık
istese düşürebilirdi eşgalini bütün şiirlerine
istesem
kırabilirdim burnunu vedat’ın
sırf bunu istedi diye
çünkü senin dudakların
henüz yatmadığım çok yorgun bir akşam
saçların mukaddes bir nota güruhu
yazgısına türkü olmak saplanan
en güzel cenazemi yumunca gözlerine
bu hüzün
omurgasını kırar fal çiçeklerinin
ben ilkbahara taziye düğümlerim
sen siyah çelenkler bırakırsın hatırasına
başı da sağolur muhakkak
ezilmiş dileklerden tanırsın her birini
eğip başımızı usulca sığarız selamına,
gideriz
gitmeyi niteleyen bir küfür gibi gideriz
erilmeyen murada, çıkılmayan kerevete...
başrol olmadan
sonu yavan masalına ümidin
bağışla lütfen, seni anmasam
çok kalabalık şeyler düşünüyorum
vasily zaytsev’in üşümüş avurtları
vızıldayan mermiler,
vurulan nazi subayları...
fena halde ikinci cihan harbi başım
ne kadar güzel sevişirse bir rus kızı
o kadar güzel çocukları mı olurdu almanların
ya da ben aramıza devrimci bir çağ bıraksam
o bolşevik renklere dolaşır mıydı saçların?
stalin bunları biliyor olabilir miydi...
-bilmiyorum
seni anmasam, mihver sancıları
kasıklarında avrupanın
sırf polonya düşmesin diye seni seviyorum
çok eskiden bir kadın düşlerdim
sana korkunç benzerdi
kalem eteği ve kemik gözlükleriyle o kadın
tuhaf şekilde edebiyat öğretmeni...
fevkalade güzeldi
kendini sicilya kıyılarına vuran
bezgin bir adriyatik dalgası kadar ötenazi
ışıkları garbı delen bir italyan akşamına benzerdi gülünce
ağlar diye korkardım
ağlardı kadın
gülsün diye
dante’nin inferno’su bizzat tutuşurdu kulağına
cehennemi sevdiğini ellerinden bilirdim
yanağında bir iltifatın uçuk pembesi
hafif mahçup bakışları pisa kadar italik
sivri topukları yere batardı
uzun frapan bacakları fena halde rönesans
ve yakardı
sistina şapelinde yaslanıp göğsüme öpse dudaklarımı
öpmese umursamazdım, uyanışı bilirdim
uyanış bir uçurum
dipsiz ağrılar gibi rüyaların karnında
rüyalar çok kırılgan şeylerdi
uyuyor değilsen gel
bütün dünyanın sesini kısalım
benim adım düşbaz
incecik hayallerim var, incecik iplerim
ninniler düşürürüm gecenin sırrına
ve sabaha kadar uyumam
neresinden tutsan kırılırsın
beni anla demiyorum, uyuma yeter
dudaklarım gölge eder dudaklarına
yüz yıl uyursun
sevilebilir değilim
sustuğun her sese korkak sesim
umudun bileklerine ustura merakı düşürüyorum
hayli cazip ölümler var;
ağır bir kırmızıyı bembeyaz anlatan
hazin intihar senaryoları...
susma artık
dudaklarında mühür, aşktır müşahhas
insan sevmese bu denli susmaz
üç adım yukarı gittim, bir adım solu ölçtüm
dokuz tahtam vardı
derince bir çukura bir çocuğu gömdüm
çok sigara içmekten bayrak yapıp
perdelerimi sarıya indirdim
bil bakalım;
herkes görür kimse anlamaz
tanrı işitir de, kul duymaz
-matemdir.
insan sevmese böylesini tutmaz
gözyaşım sekaret, tesellisi mukadderat
mimiklerimi tahrip ediyor o yoğun ve ıslak taarruz
yine de ağlamıyorum
çehremden riyakar bir iskelet yok
her repliğim ölümle muvazaalı
tevazu sahibi değilim
başka bir yalancı tanımadım
ağlamaklığını tebessümle sınayan
ne zaman gülsem üstüne geldin
cennetin trabzanlarından aşağı sarkan
meraklı bir melek gibiydin
sevgilim,
miracı kalbimin; senin güldüğün vahiydir
eskisi gibi gülüyor değilim
bu kitaba farklı bir ayet indir
toprağın altında hala diri bedenler duyuyorum
yeteri kadar ölmemiş kimisi
ederi kadar gömdüğüme takılıyor usum
eskisi gibi gülüyor değilim
ağlak değil belki
ama sarsak
uzun yürüyüşlerimi güç bela taşıyan sokaklar
beni tanımamış gibiler
-sakallarımdan olacak...
vefa köprüsünün altında durup soluklanıyorum
-dudaklarımın hira mağarasıdır
burada, arabanın koltuğuna yatırıp seni,
öptüğümü hatırlıyorum
sen yoksun diye parka giyiyorum
soğuk değil belki
ama soğuyacak
hava muhalefetiyle ilgisiz bu dediğim
yalnızca içim..
yıkmam gereken duvarlar var
evinin duvarları- kudüs’ün ağlayanları
tuz sızıntıları, minvali çarpık dualar yontar birileri
taş oluklarından eski ahitin-
gökte yıldız avlar dilek perileri
gözlerimi yumarım
o düşte, veda anıları mütekeddir
en uzun gecenin tükenen karanlığı
güneşin havarisidir
şark telaşıdır sisli gözlerinin
şavkı vurur yüzüme rüya biter
gözlerin aslında birer düş tecavüzcüsüdür
emreyılmaz/2016
5.0
100% (5)