5
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1204
Okunma

dışarısı çok karanlık, çok soğuktu
rüzgar acı eserdi gecelerce kışın
duvarlar bile nefesimizin buğusuna sokulurdu
bir dev gibi
korkardım üzerimize düşen gölgelerden
hem fırtınadan, hem karanlıktan,
hem de kardan korkardım ben
karların üzerinden yürür gidermiş soğuk
ormandaki hayvanlar da çok korkarlarmış geceleri
kimi kimseleri yokmuş
çıplakmışlar
soğuktan tiril tiril titrermiş ağaçlar da,
korkudan donup kalırlarmış
dedem masal anlatırken hep ben onları düşünürdüm
uzun uzun masallar anlatırdı dedem
türlü türlü masallar
derdi hep
bu benim nehrim bak,
bu benim göğüm
bak bu benim toprağım
benimle aynı kökten bu dağ taş
benimle aynı soydan bu kış bu karlar
mevsimler benim anamın oğlu
ağlayan rüzgarda anam
anlatırdı çoğu zaman
düşmanlarla dolu kış gecelerini
bir gün biri saldırırmış, bir gün öteki
evleri yakar, önlerine kim çıksa öldürürlermiş
aman vermezlermiş hiç kimseye
kimseye acımazmış düşman
ölüm üzerine ölüm,
kan üzerine kan
su gibi akıyormuş
geceleri sabaha kadar
bir felaket ki korkunç bir felaket
korkunç felaketlerle geçen hüzünlü yıllar
benim dedem
nice nice savaştan sağ çıkmış,
nice zaferler kazanmış
bir uctan uca doğarken güneş
şahidiymiş kaç gün ışığı.
hangi tepenin karlı doruklarına uzanan
kaç tane ,kaç adet kaç göçmen kuşu
sayısız, hesapsız kaç ölümün şahidiymiş
dedemin kahramanlıklarını izlermiş güneş
bir vadinin üzerine çıkıp hayran hayran
her tarafı karlı sıradağlarla,
yeşil ormanlarla
göz alabildiğine uzanan denizde izlermiş
koyu mavi yüzeyinde beyaz dalgalar koşuşurmuş
dalgalar çok uzaklardan gelirlermiş
uzun uzun masallar anlatırdı dedem
dağları, yol uzadıkça yürüyen dağları
kıvrıla kıvrıla göğün tenine dokunan dağları
dökülürmüş semalarından gönül hanesine
her cismin üstüne rengarenk ışıktan gölgeleri
akarsuların ninnisiyle ruhu huzur bulurmuş dedemin
bir anne şefkatiyle okşarmış saçlarını rüzgar
başının üzerinden geçerken her sabah .
parlak köpükler, renkli çağlayanlar akıl almaz armoniler eşliğinde
ne çok heyecanlar yaşamış dedem
masal içine masal sığdırırdı dedem
topraktan fışkıran bahar kokularından bahsederdi
vadilerden denize doğru sıralanmış
ip gibi uzayıp giden ince loş ufuk çizgisinden
yerini yurdunu bırakıp yığın yığın
bin bir çeşit neşeyle
mavisinden,safranı sarısından, mor kalın yapraklara,
usulca düşen yağmur damlalarından bahsederdi
benim dedem cengaverdi
yeleleri aleve bürünmüş
ay ışığıyla tutuşturulmuş
devasa bir küheylan üzerinde
hiç kimsenin daha evvel görmediği
mavi düşlerden
nurdan bir ışığın aydınlattığı
bir başka memleketin cengaveriydi
sesi sıcak, sımsıcaktı elleri
anlattıklarının her zerresi gönülden akardı sanki
ümitler sarardı kalbimizi
fısıldardı çok eskilerin masallarını
çok müstesna duygularla dört bir yana
en sırlı zamanlara alıp götürürdü
kıpır kıpır oynaşırdı kalbim
heyecanlanırdım her bir kez
çok müstesna anlar yaşatırdı dedem
sıcak, sımsıcak
bir sıcak düş gibi
redfer