10
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1663
Okunma

Adak
ne tekkelere çapıt bağlanmış,
ne dilekler dilenmiş
ne adaklar adanmış doğumuma
ne de anamın bana gebeliğinden
babamın haberi varmış
sanki kendiliğimden gelmişim
yalan dünyaya,
bir başıma kalakalmışım..
ne başında bekleyeni olmuş anamın
ne şerbet, ne pelte getirilmiş
lohusalığında
ne hediyelere gark olmuşum,
ne anam ne babam kutlanmış
doğduğum için
tam onyedinci gününde
dünyaya geldiğimin
belli ki mübarek adammış,
dedemin ölen emmilerinden birinin adını almışım
ne “el bebek-gül bebek” muamelesi
görmüşüm
ne cicilere-bicilere
bürünmüşüm
ne de kucaklara alınıp
fotoğrafım çekilmiş,
düğünlerde bayramlarda,
uzak akrabaların birinin sünnet düğününde
kucaklayıp götürmüş bir enişte
“-adı üsdünde güz bülücü
Allah’ın emaneti emme,
fazla yaşamaz” denilmiş
iş bilen ebelerce
dağ başında,
yağmurdan yağmura su gören
çalılar gibi büyümüşüm
büyümüş gitmişim
anamın südü inmemiş de;
halime “içleri el vermemiş”
birilerinin,
kimileri süt getirmiş hayır için,
kimi bebekli diğer analar
emzirivermiş
rastgeldikçe
dağda-bayırda, olmadık yerlerde
akranlarım “süt kardeşim”
anam ırgat, babam amele
her Allahın günü ekin otuna,
afyon çapasına
evde de kimse ilgilenmezmiş de
heybe gözünde taşınmışım
baharda, yazda
tarlaya, harmana
ezilmiş haşhaşlı şekersiz
çapıt parçasına “somruk” ağzımda
güneşin gözünde kalmışım
ağlamaktan bitap düşmüşüm
boğazım bıçılmış
gıdığım yara
ırgata eynelden çıkmak yasakmış,
yolma tarlasında
kimse gelip yüzüme,
ellerime üşüşen sinekleri
kovamamış
mecalim de yetmezmiş,
başedemezmişim
çile çekmişim
ne adıma düğünler yapılmış
ne koluma al-yeşil poçular
bağlanmış
ne balon, ne top, ne düdük
ne de ağabeymin kıltopundan başka
oyuncak gördük
ne Hecaza giden dayılarımca
teyzeoğullarımınki gibi
oyuncaklar, hediyeler alınmış
öğey evlat anam gibi,
hor görülmüşüm belli
“iki numara”lık yetmemiş
öğey kalmışım
ne üstüme bayramlıklar alınmış
ne ısmarıç edilenler, üstüme oturmuş
ancak;
agama yenileri alındığında
gayış, pontur, çorap, papba
yıllar sonra da bez bir çanta
sahibi olmuşum
halamların musaf kılıfıymış aslında
okula gidişimin üçüncü yılı sonlarında
sıradanlanmışım,
ne okul kitaplarım,
ellerininkine benzemiş
ne yeni kaplıklar geçirilmiş,
ne etiketlenmiş
babam; belki okul çağı gelen
çocuğundan habersiz
belki çaresiz
altı fotoğraf, yüz kuruşluk posta pulu
iki mektup zarfı,
bir de on lira
orta mektebe yazılmaya gitmişim velisiz
kimime ne mektubu yazacaklardı acaba
belki postaneyi kalkındırmanın yolu
belki başka uydurmaca
elimden itiraz gelmemiş,
itiraz hiçbir şeyi değiştirmezmiş,
dünyam!
en ücradaki; yabancı dili almanca
köy kökenli “garibanlar sınıfı”yla;
güneş görmez
toprak tabanlı bir odaya hapsedilmiş
ötem-berim, kap-kacağım,
yatağım..
“yüksel” marka “sessiz” gazocağım
dığanda bulgur aşı pişirmişim,
kapağı tabağım
doğru-dürüst harçlığım olmamış
bütün paramı kızılay koluna vermişim
idare etmişim
ne babası Almanyadaki diğer çocuklar gibi
aydan-aya da olsa mektubum gelmiş,
ne de mektup içinde harçlıklar gönderilmiş
kışlık odunumu, daha yazboyu
çalıdan yelemişim
gücüm yetmeye-yetmeye
ne haftadan haftaya da olsa
büyüklerim gelip,
evime çeki-düzen vermiş
soba yakıp, yemek yapıp,
çamaşır yıkayıp
ziyaret edip okulumu
“-hoca! ….
eti senin kemiği benim” denilmiş
çamaşırlarımı yıkamışım
soğuk suda sabunla çitilemişim
döşek altında ütülemişim
odamı süpümüş
aşımı pişirmişim
soba yakmaya üşenmiş
yorganımı başıma çekmişim
yapayalnız,
bir başıma,
kendimle ben ilgilenmişim
ne yaşıtım kızlarca kaale alınmışım
ne de dudak büküp “-büyü de gel” denilmiş
ne sevda yüklü mektuplar döşenmişim birine
ne de birisi,
birinden,
bana haber getirmiş
olgunluğumun altında
“yarım kalan sevda”,
hatta “büyük aşk” yaşadığıma hükmedilmiş
vay bee
ben neymişim..
acılarında, ağlamak için,
omuzlarıma yaslanılmış
sarhoşluklarında
dert ortağı ilan edilmişim
o kadar,
bir de;
“iyi dost” “delikanlı” olduğum söylenmiş
akranlarım arasında
kara günlerinde;
herkesin yardımına koşmuşum
üzerime vazife olandan fazlasını
elimden geleni yapıyormuşum
dar günümde
herkes adresinden ayrılmış görünür
oysa! ömrümce
borç ya da başka bir şey dilenmek için
çok şükür; kimsenin..
kapısını çalmamışım…
yabani otlar gibi direnmişim
hayatta kalma uğruna;
dere kenarına tutunup, kuru,
ham topraktan ileriye,
dereye
kök salarak içmişim Allahın suyunu
ölmemişim,
açlıktan ölen görmemişim,
mücadele etmişim
vaz geçmemişim..
geçinip gitmişim kıt-kanaat yıllarca
ne çalmış, ne çarpmışım
ne “karın tokluğuna ırgat” olmuşum ağalara
kimsenin malında-mülkünde gözüm olmamış
razı olmuşum kaşığımda çıkana
dilenmemişim!
asla!
kimseye de hakk-ettiğinden fazla
saygı duymamışım
yüksek karaktere,
ahlaka,
erdeme
insanlık için çabalayana
çalışana,
üretene,
verene
elpençe divan durmuşum
nasipten öteye yolum gitmemiş
kısmetime razı gelmişim
“olmayan işten hayır bekle”mişim
aç kalmışım
açıkta kalmışım
kaderimi Yazana değiştirsin için
el açıp, dua etmemişim
rıza göstermişim, şükretmişim
gözüm olmamış başkalarının nasiplerine
kaderime kahretmemişim
küsmemiş, kırılmamışım
gülüp geçmişim
NOT:
12 Eylül dönemine kadar olan süreçte ya da 15 Temmuzda varılmak istenen yere Ülkem ile emelleri olan dış mihrakların harcadıkları neslimin çocukluk yıllarıdır..
bu resim 1960 yılında çekildi.. ancak biz de yoktu.. bu güne kadar da görmemiştim.. denk geldi.. hemde hiç alakasız bir yerden.. Teşekkürler Sn Hassan ali Karakaya.
saygılar sunarım
sonraki bölümde "bizim gençlimiz"i bulacaksınız
Çalı sh/1888
DİPNOT
güz bülücü: güzün doğmuş civciv / sonbaharda dünyaya gelen marazlı, güçsüz, zayıf bünyeli, çelimsiz çocuk
yelemek / yülemek : odun kısmını ortaya çıkarmak için tahra ile dalcıkları kesmek
5.0
100% (6)