16
Yorum
71
Beğeni
5,0
Puan
1844
Okunma

alacakaranlığın ardında
biri kapıları kilitliyor
ağır dualarla okuyoruz gümüş bir sim üzerine
öyle düşüyor ki yıldızlar
kendimi kaybediyorum
kapatılmış bir güneşin yüzüyle ölüyoruz
çocuklarımızı sırtlayarak
bahçelerin çiçeklerini yediği zamana doğru.
müziği demire çeviren sessizlikler var
gökkuşağının erimesi gibi
kıyıdan kıyıya, kavağın ve çanların melemesinden anlıyorduk
bir renk, karanlığın en aymaz elleri
annemizin koynunda soğuyorduk yavaş yavaş
tek servi ağaçları söylüyordu şarkısını
ağır bir ormanın bileşiminde
zaman sadece rüzgar
sıvışıp geçiyor
bir taşa
ötekine.
duvarlarımızda ise yazılar okunmuyor
sırtımızda çırılçıplak ayıplığımız
büyük bir boşlukla kopan kopana mezar taşları
üzerimizde
ağaçlar öpüşerek yabancılaşıyor
her ölü kendisiyle oynuyor artık...
5.0
98% (50)
4.0
2% (1)