2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1779
Okunma

Özlemi duvarlara sor
tutsak olmadığımız sürece kimse bizi rahatsız etmez
bir ayna, diğer bir aynadan üstün değildir
ellerinin biri diğerinden daha sıcak
alçaldığın yer de
yine de kemiksiz bir düş duruyor
daha rahat ne kadar kalabilirsin diye göz düşüyor
bütün kapıların anahtarını
avuçlarının kaşıntısında bulabilirim
bir gerçek ki, daha yalnız kalabiliriz
sıcak sıvar boşluğunu
bencildir
her açın toku düşünmediği gibi
Yerimi yadırgadım
kusura bakman için sebepler hücum ediyor
duvarı sıvazlarken
bir bakmışım elimdeki soy alnına
yerin dibindeki elmaya kadar da taş
putları ilk kırdığın anı arzuluyorum
hangi çağa gitsem, ‘bir Rab’ dileği geçiren mağaralı
ceylan kalbindeki hakikate çehre soruyor
güneş yüzünde daha bir güzel
çaresiz, elleri kanayan adamların İsmailleri yok
Sorma nasıl kaybettiğimi
Sormak aklının ucundan geçiyor
bir trenin erken gelme ihtimaline hiç sevinemeyiz
örneğin sonuna kadar haklıyken
çağlar kalbine artı bir referans da vermiyor
izi gezegenin dibinde betona oturan çocuklara kalsın
madam aşk ağrısını rahibelerden öğreniyor
önce Tanrı
sonra kutsal İsa biraz heyecanlı bir adam,
resimlerde olanından daha yakışıklı, kemikli
elindeki hüneri biraz sonra imparatorlarla pay edecek
hücum ederken anne ölüyor
babayla yalnız madam için aşk kızgın çölde deve
doktorun nefesindeki soğan kadar da hoyrat
atlara yoruyoruz göçleri biraz da
şimdiki arabalar fiyasko ya da uçak, gemi, ne dersen
Topladığım meyveler iki uçlu süpürge
iki türlü tutabiliyorum
kendini belli ediyor ki, temiziz
hor görmüyorum ayrıca, pak sinesinde
dört köşesi masa olan bir uç
uçlar gözlerin bilinmeze kayabilecek nazarında
aramızda sıkışmış hava meselesi
biraz zorlasak, kırmızı yaprakları veda ediyor
genç bir fındık tüyü rahatsız ederken
nine salıncakta çıplak ve kılsız bacaklarını
iyot bahanesiyle güneşe kaldırıyor
bıyıklarından habersiz alışveriş arabasını süren deli
iki türlü iki kız kardeş öldürülebilir böylece
arada kanıt kalmasın
Biraz zorlasan sen de sevebilirsin
schopenhauer denen hergeleyi
az düşünsen örneğin, kahve nereden gelir
nereye gider bu yol -göç diyorlar
tehcirlerin alt yapısında ufak bir memuriyet
dolgun maaşlı ağaların özel kırbaçları kadar da
şerefli bir iş yapmış olursun kameraya poz verince
devrim dediklerini de kendi hayırlarına
evrimi de bilakis, kırbaçtan tabancaya
kullanan ağaların ellerini öpenlere bak
ben, yanılıyor olmayı da sevebildim
sen de olmayı
yolda, bir ölünün ağzından öpmek gibi
ya da ellerini tutup, ‘hadi kalk’ demeye benzedi
kırılan camların üstüne yenilen şu azar
Derin kaz, salıncak ipini tutacak çocukların ellerini
sıkı tut -sen daha büyümekten haz almamışken
mezarına kapanan bakışlar diri dudaklar arzular
öpmenin kesmediği yer de bir jilet bulup tıraşlamalı
buzullar hiç gidilmemiş şehirlerin hiç görülmemiş yerleri
mekan bakir, resimlere aldanıp o kelimeyi söyleme:’ ne güzel’
ben inançla sıralıyorum küfleşen tadını
egemen oluyor her evvel de kirlenmemiş peçete
eline bir başka yakışıyor
şiir gibi biraz
hamamın orta kapısında göğüsleri yeri öpen kadının
elleriyle düşünebilmek
naylon kıpırtı kapılara tutunuyor
menteşe icadından beri gözlerin açılıyor
kale önünde en kaslı asker kapıyı kapatıyor
Tüylerin bir av hayvanı
kulağına küpe olsun ki, ne sarkıntılık bu masalar da
biraz sonra düşecek kalem kadar ürkeksin
toprağa benzerken, ciddi bir itiraz müddetince
‘efendim göğsüme inen sıkıntı geçmiyor’
diz kapaklarına sıçramış adamla
konuşalım
Beni terk eden gölgeme bile itiraz etmedim, ne müddeti
yüzyıllardır hiç bitmemiş savaş yorgunu şu insanlığa
ağzıyla ibrahimi su taşıyan insanları biraz olsa alkışlasam
ellerimi görmediğin kadar seversin sonra
es vererek oku
sesin berbat oluşu kaç suçu kabartabilir
ya da kuşları kaçırabilir
açken
öyle açken bir adam gökten düşer
kimse giyinmez inancını
newton haklıdır biraz
elma kasığına kadar dişlenir
öldürür ağaç kendini
önce pencereleri açar
sonra açık kapıdan gelen yabancı
vururlar tanıdıkları saçlarıyla
özür dileyen çekirdekler sanat olur
ben yastığın azılı düşmanı
sormasaydın söylemezdim, sormasan da olurdu
zaten hiç sormazsın bu olup bitenleri
bardak çoktan çatladı da haber veremedim
bir ses duydum, ölen bilindi
kan turuncu dondu
çay filiziyle soğudu
ne desem artık ‘çok geçti’
5.0
100% (4)