geri adın yok gayri düşmana lüzum acem fermanını vermiş, bir hasat ömürden düşüyor toprağa izin saçlarını alıp bağlasam ağacına rüyamın kor ki, be acayip güzel kokar kuşların şarkısı
bir yanım da is martin bir yanım Hak göstere dost olmazı bana görüp de gidenin doğrusu tez ola iblisin imanına çalkalar şehvini, şeraitin doğrusu bir bu veyl öyle bir yalnızlık toprağın altında kalmışçasına elleri barut kokan adamlar pek bir acayip
girdim, edelim ecel terleri, dökümsün makineler bir kazmaya yar bana küreğine kadar göğsü beyaz mı beyaz kar karşının bayırı ardı hâr kelâmın kursun da çok kabahati olur diyeceklerinin diyeceğim o ki, bana ; ben de ben kalmaz kâr
acınası gün olur ölürken hatırla sevgili arkadaşım tanrı taşı dilinin ucunda yer, bitirir bizi
gayri meşru bir ihtiyarlık sunulur soğuk mu soğuk cehennemi bu ağrının dar günümde ateşe gam vurulur
kapı ardına kadar açık; şehadeti fukara gül yusufun kuyusunu kazarken gayri leyla ahında olur zül..
Paylaş:
6 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Birinin kafasının içine girip de onu anlamaya çalışmak ne denli zor..daha da zoru öyle sanıyorum ki kendini anlatabilmek. Değil bi kafanın içine girmek; bir kalbin içine de girsen, bir mezarın dibine de bazen anlatamıyorsun kendini. anlamak istemeyenlere.
Sevdiğim bir mekânda bir kuyu var. dipsiz değildir elbet her kuyu gibi. Üzerini kalın demirlerle kapatmışlar. Çaprazlama atılan demirler arasından kuyunun dibini görmeye çalışıyorum. Önce etrafını şöyle bir dolanıyorum. Çilesini tamamlamış gibi yoruluyor dizlerim. Oysa iki kişi karşılıklı uzatsa ellerini, birbirine kavuşacak denli bir karîb mesafe... Taştan örülmüş duvarlarına dokunuyorum. Elimin altında taş soğukluğu, içimi ürpertiyor buncası…
Diyorum, şu kuyunun dibine düşsem kendimi, bir Yusuf güzelliği de bulur mu ki beni,
Kuyu fantezisi, parantez içinde her şeyden soyutlanıp, yine soyut bir hayal ile maddenin hangi özde olduğunu bilmediğin bir durumu teşkil ediyor. Televizyon ünitelerinin alt kapaklı kısmına girip, saklanan ufak çocuk misali, orada aslında hiçbir şey yok ama insan yine de ya şans diyor. Tabi, kekikli sirke kadar sakin değil ağartmakta bazı şeyleri.
Tolstoy efendi bile ihtiyar haliyle Sonia'sından günlüklerini saklayıp, çizmeleri arasına koyarmış. Ağaç kovuklarını niye fotoğraflar insan mesela? Bildiğimiz, kesilmiş ağaç, kovuğu kalmış yalnızca. Niye? Ya da nasıl? Nasıl sorusunda niyeden hariç sebeple beraber, ortaya koyduğun eylemin hareket dökümüne yönelik de kışkırtıyor insanı. Aslında kendimizi anlatmak mı istiyoruz, anlamak mı? Eğitimle bir şeyler kazanabiliriz ama doğuştan geleni, ruha yazılanı, çizileni anlamak örneğin.
Tıpkı hani 'ruhuna dön', 'kendine dön' notu gibi. Bilmiyorum, hoşuma gidiyor bu eylem çağrısı. Dönüyoruz ama aslında çok yakın gibi gözükse de en uzak mesafeye, kendimize.
anlamak, anlaşılmak ya da yanlış anlaşılmak; hepsi sıkıcıdır aslında. kendinlesin çünkü sadece. kuyu ya da mezar ya da bir yatak altı, Yusuf da, Züleyha da kendi içinde aşılmaz, anlaşılmaz.
Kuyu fantezisi, parantez içinde her şeyden soyutlanıp, yine soyut bir hayal ile maddenin hangi özde olduğunu bilmediğin bir durumu teşkil ediyor. Televizyon ünitelerinin alt kapaklı kısmına girip, saklanan ufak çocuk misali, orada aslında hiçbir şey yok ama insan yine de ya şans diyor. Tabi, kekikli sirke kadar sakin değil ağartmakta bazı şeyleri.
Tolstoy efendi bile ihtiyar haliyle Sonia'sından günlüklerini saklayıp, çizmeleri arasına koyarmış. Ağaç kovuklarını niye fotoğraflar insan mesela? Bildiğimiz, kesilmiş ağaç, kovuğu kalmış yalnızca. Niye? Ya da nasıl? Nasıl sorusunda niyeden hariç sebeple beraber, ortaya koyduğun eylemin hareket dökümüne yönelik de kışkırtıyor insanı. Aslında kendimizi anlatmak mı istiyoruz, anlamak mı? Eğitimle bir şeyler kazanabiliriz ama doğuştan geleni, ruha yazılanı, çizileni anlamak örneğin.
Tıpkı hani 'ruhuna dön', 'kendine dön' notu gibi. Bilmiyorum, hoşuma gidiyor bu eylem çağrısı. Dönüyoruz ama aslında çok yakın gibi gözükse de en uzak mesafeye, kendimize.
anlamak, anlaşılmak ya da yanlış anlaşılmak; hepsi sıkıcıdır aslında. kendinlesin çünkü sadece. kuyu ya da mezar ya da bir yatak altı, Yusuf da, Züleyha da kendi içinde aşılmaz, anlaşılmaz.
Üstad Veysel Çiçek hastalığı yüzünden bir gözü kaybeder çocukken bilirsin sonra zamanla diğer gözde kapanır. Kapanan iki göz zaten ölümlü olan çürüyecek olan ete dahildir. Yaradan iki gözünü alır ve bambaşka bir kapı açar ona binlerce gözü binlerce duyusu vardır artık Üstadın. öylede güzel görür ki.
kıyısından köşesinden Üstadın sazının teli olmasakta. modern ozanlık denemelerimiz bunlar ve bu şiirine bence bu şarkı iyi gider Serap Tamayın sesiyle daha da güzel
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.