28
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2029
Okunma

BENDEN TIRSARLAR AMCA
Ankara’da yapılan bir seminere kurmay başkanı ve ben görevli olarak gitmiştik. Dönüş ters bir zamana denk geldiği için otobüsle dönmek mecburiyetinde kaldık. Firmada satılmayan iki biletin yerlerini beğenmesek’te aldık. Biletin biri ön sırada diğeri arkadaydı. Komutanın yanındaki kişiye yer değiştirme konusunu teklif ettiğimde arka sırada olduğu için reddedilmiştim.
Otobüsümüz hareket etmiş. Komutan yanındakiyle koyu bir sohbete başlamıştı. Konuşmayı pek sevmeyen birinin neler konuştuğunu bayağıda merak etmeğe başlamıştım. Komutanın yanında oturan genç, uzun boylu esmer gözleri fıldır, fıldır geveze biriydi. Bolu’da ihtiyaç molası verildiğinde komutanla beraber birer tost yaptırıp, çaylarımızı yudumlarken:
“komutanım sohbetiniz bayağı koyuydu”
“hiç sorma konuşmayı çok seviyor”
“bilirsin otobüste ben hiç uyuyamam. O anlatıyor ben dinliyorum.”
Yapılan anonsla otobüsümüze bindik. Yerime oturduğumda onların sohbetleri kaldığı yerden devam ediyordu.
Günün yorgunluğuna uzun bir otobüs yolculuğu da eklenince haşat bir vaziyette sabaha karşı Lüleburgaz’a indik.
“Tacettin öğlene kadar istirahat et saat on dörtte tugayda buluşalım.”
“Emredersiniz komutanım” diyerek ayrıldım.
Yorgunluğumu atmadan hani derler ya turşu gibi, tugaya geldim.
Odamda otururken yapılan anonsa kulak verdim.
“Dikkat! Dikkat! Nöbetçi erler hariç, tüm personel saat on dört otuzda, eğitim alanında toplanacaktır. Komutan”
Anonsu duyan herkes istenilen yere guruplar halinde geliyordu. Tüm personel ve erlerimizde tamamdı.
Verilen tekmili alan kurmay başkanımız kürsüye çıkarak:
“Arkadaşlar ismini okuduğum kişiler ön tarafa çıksın”
Topçu alayından er Kamil Doğan, Binbaşı Bahadır Eroğlu, Yüzbaşı Suat Mergen, üsteğmen Bora Altuğ, teğmen Naci Alkoç, başçavuş Niyazi Demir, başçavuş Ziya Bender üstçavuş Bedri Kamış.”
Bunların hepsi topçu alayı personeliydi.
İsmi okunanlar istenilen yere çıktı. Hepside birbirine bakıyor. Acaba neden? Ne oldu? Der gibi şaşkınlık yaşıyorlardı.
Komutan bayağı öfkeliydi.
“Arkadaşlar şu gördüğünüz er Kamil Doğan benimle beraber Ankara’dan buraya kadar geldi. İzin dönüşüymüş. Aynı otobüste üstelikte yan yana oturduk. Belliki beni tanımıyordu.Çok geveze biri. Üstelik çokta yalancı. Tugayımızda asker olduğunu haksızlıkları hiç sevmediğini bunu yapanları da kendi tabiri ile eşek sudan gelene kadar dövdüğünü, yeter ne olursun vurma diyene kadar yalvarttığını, memleketten gelen paralarının verilmediğini, bölükte herkesin kan ağladığını, çok haksızlıklar gördüğünü, herkesin sus pus olduğunu bir tek benden korkarlar. Çünkü bölük komutanını satırla kovalarken imdat diye bağırıp canının zor kurtulduğunu, genç rütbeli arkadaşlardan çok çektiklerini, nöbetlerinde devamlı içki içip kumar oynadıklarını, söylerken
“amca bunların hepsi benden tırsar.”
Derken küstahlığı artmış. Kendinden geçercesine ağız ve yüz şeklini değiştirerek nefessiz anlatmıştı.
Kendimi tanıtmadım. Öğretmen olduğumu söyledim. Konuşmasının birkaç yerinde
“oğlum biraz abartıyorsun bende askerlik yaptım. Nerede rütbeli personeli dövmek, bire bir tartışmak bile yürek isterdi. Yanlarına her daim esas duruşta giderdik. Dediğim halde
Hiç oralı olmuyor. Yalanlarını katlayarak anlatıyordu.
Belki bir doğruyu yakalarım diye, ses çıkarmadan dinledim. Topçu alayından rütbeli personelin hepsini teker, teker dövmüş. Yolda uzundu. Bakalım sonuç nereye kadar devam edecek diye merak ettim. Fakat anlattıkları ipe sapa gelmez şeylerdi. Bir asker olarak çok üzüldüm. Konuştuğu her şey yalandı. O kadar çok canım sıkıldı ki zor tuttum kendimi. Bahadır binbaşım, evraklarını hazırla bu kişi askerlik şiarına yakışmayan durumlar yarattı. Suç işledi. Mahkemeye ver. Belki aklı başına gelir. Rütbeli personel gidebilir erlerimiz kalsın.”
Hepimiz şok içindeydik. Er Kamil meydanda mahcubiyetten devamlı yere bakıyor. Korkudan tir, tir, titriyordu.
Erlerimizle baş başa kalan kurmay başkanı onlarla samimi bir şekilde konuşmaya devam ediyordu.
“Arkadaşlar burada bizler geniş bir aileyiz. Hepimizin gayesi aynı. Sizler vatan borcunu ifa ederken bazı tatlı tatsız olaylar yaşacaksınız. Düşündüklerinizi değil. Yaşadıklarınızı anlatın. Bizlerin hatası olabilir. Kol kırılır. Yen içinde kalır. Nerede nasıl konuşulacağını iyice tartın. Yalanlarla bir yere varılmaz. Gündemde kalmak için her şey mubah demeyin. Bülbülün dili belasıdır. Söz gümüşse sükut altındır. Dertlerinizi komutanlarınıza açın korkmayın bizlerde sizler gibi insanız. Yalanla bir yere varılmaz. Askerlik mertliktir. Yanınızda olan her kişi dost değildir. Herkesle her şey konuşulmaz. Bu arkadaşınızın yaptığından dersler çıkarın. Yanlış olanı sivil hayatınızda bile yapmayın. Hepiniz neyin doğru neyin yanlış olduğunu idrak edecek yaştasınız. Sizlere güveniyorum. Konuşacaklarım bu kadar. Yüzbaşım arkadaşlar görev yerlerine gidebilir.
“Emredersiniz komutanım.”
Uzun bir yolculuk tatsız bir olay günümüzü sıkıntılı olarak bitirmişti. Şaşırıp kalmıştım. Hepimizin bildiği ünlü bir söylem vardı.
ÖYLE BİR ŞEY ANLATKİ HERKES BUNA İNANSIN. HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORSAN SUS. HERKES SENİ BİR ADAM SANSIN.