2
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
183
Okunma
‘’Unuttum.
Kendime kandırmalık hayatlar yaptım.
Ağlayarak acılar azalttım.
Tekrar unutmak için her şeyi hatırladım.
Şimdi, dünyada sevdiğim ne varsa hepsinden uzağım.
Sevdiğim her şeyden uzaklaşacak kadar neyi sevmiş olabilirim ki?
Çocukluğumu severdim.
Elimde, cennete yollamak istediğim tek kelime “çocukluğum” kalmıştı.
Çocuk hep güler, anne hep dua ederdi.’’(Alıntı)
Ruhumdan değil ruhani iklimlerin delik kalbinden kabrinden sökün eden kibirli nidalar mağarası bir haşmetli gök ki: Rabbin vurduğu damgasını ve katmanların saygın esareti yerkürenin hem hicvi hem insanların cilvesi en çok da korunaklı dünyamın imha edildiği o sergüzeşt kıyamette saklı sözcüklerin usuldan fısıldadıkları endamlı nüktesi.
Bir s/es verdim öncemde saklı mırıltıların çığlığa dönüştüğünün ertesi.
Renk verdi zalim nasıl ki karanlıktı hamuru nasıl da delmiştim gözlerimle o kara dehlizi.
Öncemde yutkundum derken sonrama rast geldim oysaki anda saklıydım lakin unutulmuş bir minvalde uyuya kalmışlığımın ertesi hüznümle sakit çırpı bacaklarında kalemin, adeta altına imzamı attığım bir akitti yazdığım güncemin sayfalarında unuttuğum gözyaşımdan eser olmasaydı keşke şimdi ve keşke kurutulmuş bir çiçek olmasaydım mezarımda firar etti edecek iken çalan saatin sesiyle ansızın uyandığım.
Zemheride esir kalmıştı kimi imge kimi zaman yüzüne dahi bakmadığım gölgemden de eser kalmamışken ve işte tüm söküklerimi tayin ettim ve diktim birer birer: kalem ki kırık bir daldan arda kalan kalem ki iğne misali yetmedi çuvaldıza dönüşen sesiyle verdiği hükümle ruhuma ferahlık veren:
Eksik olan bir şeyler vardı yine de gerçi hayatın faturası hep bana kesilmişti ama…
Dengime uygun bir kelimenin peşinde bense firar etmek adına bedenimden kalıpları aşan ve zorlayan bir boş vermişlik nasıl ki içine düştüğüm tuzağın ufkunda sararmıştı yüzüm ve işte bir ney sesinde ve işte neyin muteber olduğunun tartışılmaz fetvasını verirken melekler ve yeni yeni çıkan kanatlarıma da konarken fısıltılar nihayetinde tüm gücümle haykırdığım tebdil-mekânda bulduğum ferahlığın bir şiire denk geldiğini fark ettiğim o ilk an.
Sureler yüreğin perçemi.
Suretimde oynaşan gölgeler yalnızlığın fetvası.
Salkım saçak duyguların kulakları sağır eden frekansı ve top yekûn duygular sözcüklere yağan nur gibi hüzün gibi güz gibi göğün yerleşik tanrısı umut gibi seyyah bir ruhun sedeften kalemimin dokunulmazlığında yerle yeksan olmuş varlığımın akıbeti.
Dimağımdan sökün edensin belki de dil yaramda saklısın ısrarla sevdiğimden de öte simyacı ruhumun nazarında kâh öfkesin kâh şiir kâh sıra dışı bir başkaldırı.
Un ufak edilmişliğin yasını tutuyorum lime lime edilmiş isyanların nezdinde ifa ettiğimden de ötesin…
Ötesiz düşlerimin zincirinde.
Ölümsüz aşkımın renk değiştiren hasretinde.
Önsezilerimi kuyuya attığım kadar feraha çıkma ihtimali yazarken bu kopuk ve savruk yaprağın bir kitabın arasında saklanışına tanıklık eden yalnızlığımın da uydusu iken kalemin zarif tininde saygıyı boca ettiğim hayatın da bam teline basılı bir kaygısın sen içimde büyüttüğüm.
Telaşımsa bundandır: hem sevdiğim hem teselli bulduğum.
Gaipten gelen bir ilhamın da sahne arkası ve uçuşan tülün gizemi davetkâr bir ses tonunda izini sürdüğüm hayallerin desturu ile gerçek kılmak adına her birini gerçekçi olduğum kadar da düşkün iken hayallere ve gözüm açık gördüğüm rüyalara…
Meddücezri erişilmez.
Medarı iftarı iken külyutmaz yetilerimin bir yetime el verdiği ve işte içimdeki yetim çocuğun başını okşama arzusu ile de geldim huzuruna.
Mektepli bir alaylıyım hem ben: alayına kafa tuttuğum alayların zincirinde tüm resmiyetim ve ciddiyetimle açık ara farkla en çok ben iken seni sevdiğimden de öte kendime ırak bir düzlemde ve ş/aşkın boylamında enlemini bilemediğim bir acı-ölçer kıyamet alameti şakıyan kuşların büyülü sesinde yeryüzünü cennete çevirendir hem benim bu coşkulu aşkım ve şaşkın varlığım.
Bir kehanet iken mutluluk.
Bir rivayet iken bu imkânsız aşk.
Çağlayan duyguların renginden topladığım binlerce çiçek misali her buketinde saklandığım kadar güneşin eşliğinde solmayı ertelediğim kadar da beklediğim şafak.
Bir kitle imha silahı iken nefret…
Kıyılırken sözcükler hasretle kıyama durduğumdur elbet tek vazgeçilmezim iken hasret.
Büyürken günbegün bu tutsaklığım rayici bedelsiz kum taneleri misali ve işte yıkılan kumdan kalelerim yüreğimse kum saatine öykündüğü kadar döktüğüm kum döktüğüm gözyaşı döktüğüm yapraklarım sakar bir bahçıvan gibi saçımı başımı ve tüm yapraklarımı bir bir yolduğum yine de eğilmezken dalım ve başım daldığım uykudan elbet sen uyandırdın beni.
B/ölücü güçler.
Simamda saklanan gölgeler.
Şiarımdan firar eden fısıltılar.
Simsarı iken yüreğimin, nifak sokan aciz ruhlar.
Karakter analizi yapmaktan öte klavyenin silik karakterlerinden bir dünya yaratmak istiyorum kendime günbegün büyüyen bir hasret ve özlemle hem sana koştuğum hem kendimden kaçtığımın da ispatı iken yazmaktan geri duramadığım şiirlerim donma noktasında Temmuz güneşi ile birer birer erirken ergen bir aşkın mizacına olan yatkınlığım ve işte an itibari ile de tükenmişken hem divitim hem tüm gücüm.
Surelerle bezeli suretimden döktüğüm gülleri ise sana sunup sana emanet ediyorum ve tüm sevdiklerimi kendimi de Rabbime.
Mübalağa edilesi değil mutabık kalınası bir duygu silsiledir yüreğimden aralıksız taşan yasın ve yasın isyanında varsın bir yasa olarak addedilsin yazdıklarım ve gezindiğim bu imkânsız aşkın şah damarına olan yakınlığı ile de aralıksız koşarken yüce Rabbime…
Allah’a emanetsin.
Aşkın hörgücünde saklı bir ziynetsin de şuurumu yitirmezden öte huşu içinde seni sevdiğim kadar kendime duyduğum özlemin ve hasretimin vazgeçilmezi…
5.0
100% (3)