23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1496
Okunma
“ Verdiğim emir, üzerinden altmış bin volt geçen çıplak tel gibidir. Emrimi yerine getirmek için koşacaksın. Düzden gidersen tele çarpar kavrulursun. Ya üstünden atlayacaksın ya altından sürünerek geçeceksin. Amacın benim istediğimi yapmak. Sen emirlerime yorum yapacak konumda değilsin. Yapacaksın. Ölümüne yapacaksın.”
“Bütün emirleriniz başımızın üstündedir. Komutanım, saygısızlık ne haddimize”
“Sus konuşmanı söylemedim ki. Neden gönderilen parayı harcamadın”
“Çok kısa bir zaman vardı. Eksik olan hiçbir şeyimiz yoktu. Binalarımız yeni, harcama istenilen fasıla uygun değildi.”
Devletimin parasını çar, çur etmeyelim düşüncemiz ön plandaydı. Kötü bir niyetimiz yok. Bu millete, bu devlete yazık değimli?”
“Sen devleti düşünemezsin onu yalnız ben düşünürüm. Sen kim oluyorsun ki.?”
“ Haklısınız komutanım. Sizin emrinizle bu birliğe komutan olarak atandım. Aynı durumlar olsa da aynı şeyi yine yapardım.”
“Kes artık, bu birliği dağıtın, herkesi sürün gitsin”
Sessizliğin ardından havalanan helikoptere bir süre bakakaldık. Gök delinmiş yıldırımlar düşmüştü. Zir, zirve ile yer değiştirmiş. Bir yüce dağ gibi bildiğimiz en büyük komutan hepimizin gözünde bir kum tanesi kadar ufalmıştı. Okulda da hocam olan birliğimizin komutanı her zamanki gülecen tavrı ile hepimizi görevlerimizin başına davet etmişti.
Hani derler ya çil cücüğü gibi, hepimiz yurdumuzun çeşitli yerlerine dağılmıştık. Aynı yıl komutanımız hemen emekliliğini istemiş. Çok sevdiği mesleğinden ayrılmıştı.
Zirvenin Dudaklarından çıkan iki sözcük koca birliği tarumar etmiş, askeri vesayetin ta kendisi olan bu olayı hiç acımadan yaşatmıştı. Komutanımızın tek suçu gönderilen parayı harcamamış askeri terimle tenkis olmuştu.
Para sanki gâvur parasıydı. Zir devletini düşünüyor. Zirve gücünü ispatlıyordu. Yetki egoyla buluşunca zavallılık gözle görülür olmuş. Komutanımız da köşeye sıkışmıştı. Çaresiz olan bizler, hiçbir şey yapamamanın sancılarını doyasıya yaşıyor, hayretler içinde kalıyorduk.
Yıllar sonra yargılanan iki kişiden birinin o zavallı haline hiç acımadım. Parkinson hastası imiş. Çok fakirmiş. Time dergisinde çıkan dünyanın en zengin generalinin o hali çok küçültücü idi. İlahi adalet asıl divanda yargılarken ona soracak
“Suçlu ayağa kalk”
Ama bizler hep oturanlardan olacağız.
O, ne ihtişamdı. Bir el hareketiyle her şey alt üst oluyor. Yüzlerce subay astsubay kaprislerinin karşısında çaresiz kalıyor.
Sıkıntılar içinde bunalıp duruyordu. Elimizden bir şey gelmez deyip, seni yüce Allaha havale ediyorduk. Yetkilerin sınırsızdı.
Eğer bu asil milletin bir kuruşunu hak etmeden yediysen sen cehennemi ebediyete gitmeden yaşıyorsun. Ölümün senin kurtuluşun değil, ilahi adaletin başlangıcıdır. Bilesin.
Var ise hakkımız son zerresine kadar haram olsun. Ellerimiz yakanda olacaktır. Şu hallerine bir bak, sen büyüksün rabbim. Bizlere bu günleri gösterdin ya.