Prusya Mavisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“En iyi olduğumu söylerdin, ne zamandır böyle düşünmüyorsun?” diye çıkıştım.
Sezin gülümsedi:
“Hala en iyi olduğunu düşünüyorum Nesrin, sadece yeni kişilere, taze fikirlere de ihtiyacımız var daima.”
“Böyle düşünüyorsan bundan neden benim en son haberim oluyor? İşe başlarken yanımda çalışacak kişileri benim seçeceğim konusunda anlaşmıştık, bir haftalık yokluğumda arkamdan iş çevirip birilerinin alındığını görüyorum!? ”
Sezin eliyle kolumu sıkarak:
“O da işinde mükemmel biri, seninle çalışmayı çok istedi. Ona bir şans ver, bak işte gelmiş bile ” dedi karşıdaki adamı işaret ederek.
Dalgalı sarı saçlarını arkaya toplamıştı. Sanki dudağında gizli bir tebessüm varmışta her an açığa çıkabilecek gibi duruyordu.
“Toplantıya hazırlanalım hadi” dedi.
Odama gidip toplantı için hazırlanmış dosyalarımı toparlayıp, dizüstü bilgisayarımı aldım sinirle. Toplantı salonuna girdiğimde onu salonun penceresinden aşağı bakarken buldum.
Onunla konuşmamak için dosyaları karıştırıp bir şeyler arıyor havasına büründüm. O ise beni izliyor, bakışlarımdan küçücük bir davet bekliyordu. Ben ise kaçak bakışlarla , onda Sezin’in görüp de benim göremediğim tarafları arıyordum. Benim gibi birinden sonra bu adama, böyle büyük bir projede iş verilebilir miydi? Ben bu işi taparcasına yapıyordum, onun ise rahat, umursamaz biri olduğu kulağındaki küpesinden, saçını rastgele toplayışına kadar her halinden belli oluyordu.
Kalktı kendine bir kahve aldı, otururken bir anda göz göze geldik, eliyle kahveyi göstererek ister misin, gibi bir işaret yaptı. Zoraki bir gülümsemeyle başımı iki yana salladım. Üzerindeki kıyafet böyle resmi bir toplantı için hiç uygun değildi. Prusya mavisi bir mont ve jean. Ben ise her zamanki gibi siyah etek döpiyes içine beyaz gömleğimi giymiş, hakeza ayakkabılarımı özenle seçmiş, boynuma gömleğin yakasını kapamak ve de kıyafeti biraz renklendirmek adına fular dolamıştım.
Sezin tüm ciddiyetiyle toplantı salonuna girdi. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra bana dönüp:
“Nesrin, şimdi seni dinliyoruz” dedi.
Bir anda toplantı salonundaki herkesin gözü sandalyeme dikildi. Oturduğum yerden, üç haftadır üzerinde çalıştığım fikirleri, kendime gayet güvenli bir tavırla anlatmaya koyuldum. Salondaki herkes pür dikkat dinliyordu. Bir tek o hariç. Söylediğim hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi önünde kapağı oldukça eski bir kitabın sayfalarını karıştırıyor, umursamıyordu.
Sezin bir anda ona dönerek:
“Peki ya sen Çağlar, sen bu söylenenlerle çok ilgilenmiyor gibisin?”
Bir anda telaşa kapıldım, elimde olmadan kuyruğu kapana kısılmış bir fare gibi hissedip, atıldım:
“Bitirseydim Sezin, en iyileri en sona saklamıştı çünkü” dedim.
Sezin gözü Çağlar’da elini hızlıca yukarından aşağıya sallayarak otur işareti yaptı. Çağlar başını kıymetli kitabından usulca kaldırıp, önündeki fincandan bir yudum aldı.
“Kahve hep zihnimi uyarmıştır, bir bu şahane kahve kokusu, bir de yağmur sonrasındaki toprak kokusu” dedi bana bakıp konuşmak için izin istercesine.
Hızla bakışlarımı elimdeki dosyalarıma devirdim.
Bu tarz toplantılarda ilk kez başıma gelen bir şeydi Sezin’in beni susturması. Bu iş benim hayatımın tamamını oluşturuyordu. Bunun dışında bir hayatım yoktu ve etrafımdaki herkes bu konudaki saplantımı biliyordu. Sezin tarafından işe alındıktan iki ay kadar sonra, bir akşam odasına çağırılıp, işimde en iyilerden olduğumu, ama işimde kalabilmem için her ay düzenli bir psikologa gitmem şartı koşulmuştu. Önceleri bunu çok saçma bulmuş, fakat kız kardeşimin “Ara sıra bir kardeşin olduğunu hatırla”, siteminden sonra haklılık payı olabileceğini ve de bu işte kalmayı çok arzu ettiğimden dolayı, isteksiz de olsa her ay psikolog ile görüşme fikrini kabul etmiştim.
Şimdi ise hep başrolde olduğum bu toplantılarda, başrolü bir başkasına kaptırmış ve bir figüran oluvermiştim.
Ben sessizce içimi yırtan bu fikirlere dalarken, o çoktan ayağa kalmış büyük bir heyecanla fikirlerini anlatmaya başlamıştı. Etrafına gerçekten güzel bir sinerji saçıyordu. Toplantı salonundaki herkes onu yarı gülümser yarı hayran dinliyordu. O ise el kol hareketleriyle, mimikleriyle hararetli bir şekilde oval masayı geziniyor ve arkası dönük olanlar ise geriye dönerek onu takip ediyordu. Bir anda bana bakarak:
“İşte bu aşamada Nesrin’den yardım alacağız” dedi.
Sezin benden onay bekleyen bir şekilde başını hafif öne bükünce:
“Elbette” diyebildim.
……
Toplantı bitmiş, herkes yavaş yavaş odayı terk etmişti… Defalarca toplantı yaptığımız bu salon, bu defa, ilk kez girdiğim bir oda gibi, bomboş göründü gözüme. Masanın karşı tarafında Çağlar elini uzatarak:
“Sizinle çalışmak onur benim için” dedi.
Elimi uzatırken yarım ağız dahi “benim için de öyle” diyemedim. Tüm sözcükler bir yerlere yuvarlanıp gitmişti sanki. Sadece yapmacık bir şekilde başımı sallayabildim.
Nun
YORUMLAR
"Senin iyi bir lavmana ihtiyacın var"
Böyle demişti Türkiyenin en büyük şirketlerinin birinin yönetim kurulu toplantısında finanstan sorumlu genel müdür yardımcısı (CFO) pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısına (CMO). O toplantıların yazarlara epey malzeme çıkarabileceğini düşünürüm (Benim de bunlar üzerine biri tamamlanmamış iki öyküm vardır) Türkiyenin gerçekleri arasında köy ya da kenar mahalle kadar şirketlerin, o şirketlerde çalışanların da olduğunu hatırlatan bir çalışma idi.
Yalnız psikolog şartı biraz ağır gibi geldi, hele de iki aylık, deneme sürecini tamamlamamış bir elemana (Genelde bu kadar erken sinyal veren birisi gönderilir). Öte yandan, bu duruma gerçek hayatta denk gelebilirsiniz ama düşük bir olasılık.
Derli toplu bir hikaye olmuş. Devamı olması gerektiğini düşünenlere katılmıyorum, öykünün gayet net bir sonu var. Okurken keyif aldım. Saygılarımla.
O qué
Aslında psikolog olayi, patronun, kahramanın iş konusunda ki saplantısını görünce oluyor. Gerçi bi işveren zaten öyle bi çalışan ister de mi? Kabul ediyorum, burda biraz abartı mevcut :))
Ziyaretiniz ve güzel yorumunuz icin çok çok teşekkür ederim.
Saygımla.
Tanımlanamayan duygular vardır, çelişkilerde kalırsınız. Kaldığınız çelişki sizi yazarken yada birine bir fikir, düşünce, hikaye anlatırken bocalatır. Dün okumuştum yorum yazmadım, bocalar mıyım dedim. Yorumcuların yazdığı kısa eleştirisi aslında gerçekten kısa oluşundan değil, anlatılmak istenilenin doyamamanın verdiği bir durum olsa gerek. Bu doyumsuzluk yazarın, hikayeyi ele alış biçiminde duygularına tam karşılıklar bulamamasından. Şu şekilde düşünmek gerek, kafanızda bir düşünce var bunu anlatmak için beş dk süre var ama anlatmak istedikleriniz en az 30 dk sürer işte o zaman ne yaparsanız yazarda bunu yapmak zorunda kalmış. Bir anı veya bir olayı canlandırdığı zihninde başlangıç, detay, anlatım ve sonuç derdine düşmüş. Sonuç kötümü bence değil ama özgür kalsa yada düşüncelerini özgür bıraksa çelişkilerden kurtulsa doyurucu bir yazının içinde kalırdık. Kişileri tasvirler ile duyguların anlatımları arasında gidip gelmeseydik keşke.Tebrikler...seçkiden dolayı.
O qué
Fakat şunu açıklamak gerek :)
Burada yazar değil, öykü değil öyküdeki karakterdir bocalayan. Edebiyat hayatın ta kendisidir. Hayatta nasıl ki arasıra bocalarsak, hayatı sahneleyen edebiyatta da onu hissedebiliriz
Hikayeyi kısa bulup bulmama konusuna gelince emin olun yazdıklarım içindeki uzun hikayelerden bu.
Yazar bir bilmece sorar yazdıklarıyla, isterse cevabı verir, isterse cevabı bulma görevini okuyucuya yükler:)
Teşekkürler, tebrik için
Sevgiler
Evet, Aynur'a katılıyorum. Hikayenin duvarsız oluşu konusunda.
Çünkü ben bir sayfa daha okumak isterdim doğrusu. Hoştu ve hızımı alamadım :)
O qué
Sevgim daim :)
Bence tadında bitmiş. Böylesi en güzelidir. Sonunda havayi fişek patlaması gerekmiyor zaten. Ben bu tarz biten öyküleri dilimlenmiş bir tepsi kekten bir dilim almaya benzetirim. Dört yanı açıktır yani.Duvarı yok. Özgürdür bu tarz. Yazar kendini mesaj kaygısında boğmaz. Diyeceğini der ve susar. Gerisi okurun marifeti.
Sevgiler değerli yazarım.
O qué
İyi ama sen de bu uzaklaşma işini çok'laştırdın..
Ve böyle olunca özleniyosun bunu biliyosun değil mi?
Özletme bu kadar :(
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim sevgim daim...
Aynur Engindeniz
Teşekkürler güzel düşüncelerin için şirin yazarım...
O qué
Yoklugun bize de öyle bi isteksizlik getirebilir çünkü, en azından bana ...
:(
O qué
Ve o arınmışlık hissii
Sevgimle