Siz " Allah Resulu'nun " kâsiyâtün âriyâtün " diye târif ettiği giyinik çıplaklar " ı tasvir etmişsiniz ki; çok çok önemli bir konudur Halil Bey! Konu açılmışken bir İlâhiyatçı olarak ilmi deliller sunmak isterim müsaadenizle...

“Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim. Onlardan biri, yanlarında sığır kuyruğu gibi bir şeyler taşıyıp onu insanlara vuranlar. (Emevî’ler zamanında halka eziyet eden yöneticiler)

Diğeri ise kâsiyâtün âriyâtün/örtülü çıplak kadınlar ki bunlar, Allah’a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar, cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar. Halbuki onun kokusu ne kadar uzak mesafeden duyulur.”
(Müslim, Cennet 53, (2857), 52, (2128))

Bu hükme giren kıyafetler :
Şeffaf elbiseler; teni gösterecek kıyafetler,
Vücud hatlarını gösterecek darlıkta olanlar,
Kadınsı özellikleri öne çıkaranlar,
Bakışları kendine yöneltecek, dikkat çekenler,

* “ Başlarını deve hörgücü gibi yapacak kadınlar:
Bu tâbir bilhassa günümüzün kadınlarını tasvir ediyor gibidir. Kadınlar, değişik saç modaları uygulayarak saçlarını muhtelif şekillerde bağlayarak tepelerinde hotos denen çıkıntılar teşkil etmektedirler. Mü'min kadınlar, gerek giyecekte ve gerekse baş tuvaletinde bu hadislerin tehdidini dikkatle gözönüne alıp cennetin kokusundan bile mahrum kalmaktan korkmalıdırlar.”

( * İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)


Elbette, kızlarımızın ve hanımlarımızın nefsini okşama becerisi ile dini argümanları ticari kazanca çeviren adı " İslâmi Modacılar" olanlara söyleyecek bir sözüm var;

- Allah'ın, peygamberin,meleklerin ve bütün Müslümanların lâneti üzerinize olsun!



Oflu tarafından 2/23/2016 1:08:18 PM zamanında düzenlenmiştir.

Hocam şiirde çok önemli bir konuyu işlemişsiniz.
Öncelikle teşekkürlerimi, saygılarımı ve tebriklerimi arz ediyorum.
Kapitalist sistemde, modacıların yeni kâr alanı haline getirilen giyim sektöründe ve tüketim toplumunda sınır tanımayan bir noktadayız. Tesettür dediğimiz ulvi kavram da, bu kapitalist tüketim sisteminde kurban edilen ve anlam kaymasına maruz bırakılan değerlerimizden.

1- Başı açık-kapalı farketmez tüm hanımlar edepli, iffetli, arlı olmalı
2- Edep, haya, iffet sedece kadınlara has hassasiyetler değil erkeklerimiz için de aynen geçerli.
3- Tesettürlü hanımın tesettürsüz hanımdan farkı SADECE başındaki örtü olmamalı.
4- Hanımlar SÜSLÜMAN HANIM değil MÜSLÜMAN HANIM olmak yolunda yarışmalı

Maddeler çoğaltılabilir, konu çook uzatılabilir lakin, şiir edebi üslupla ve güçlü teknikle herşeyi söylemiş.

Dua ve selamlarımla Hacı Abi.


HüseyinGazi tarafından 2/23/2016 8:59:48 AM zamanında düzenlenmiştir.

Halil beg Roma'yi detaylica gezdim, Vatikan'da veya çevreden Vatikan'a gidip okuyan o rahibeler, yatili kalan o rahibeler, inanin bugünkü bizdeki çarsaflilarla ayni, yukardaki resimde de o takilan ilkin bone dedikleri hani dapdar saçi kapatan sey, tipik katolik Avrupa kültürüdür. Bone dedikleri sey ile saçlar artik çürümeye basliyor, tüm gün açilmiyor, hatun bir de tembelse açilmayan aksam da varsa Allaaaaah :) yandi gülüm keten helva.
Nerde o bizim yemeniler tülbentler, eskiden köy veya semt insanina kaç göç yoktu, tülbent kenarindan saç görünürdü, daha resmi ortamlar için veya gezmelere giderken, ayri bir esarp baglanir tek dügüm vurulurdu.
Ben nenemden ve eski hanimlardan böyle yaptiklarini gördüm, bugünküler geçenlerde baska yerde bir yorumda yine yazmistim, öncelikle Akpli oluyorlar, Filistincilik oynamayi görev sayiyorlar, sonra israil'e verip veristirmek namaz kadar farz biliyorlar, fakat yahudi Vakko'nun benim gómleklerimden pahali türbanlarini aliyorlar.

Aklima Emine Erdogan'in Yunan baskani Karamanlis ile öpüsmesi geldi. Evet ayni Emine Erdogan'imiz first lady'miz, Türkiye'de kurmaylara el vermeyi bile zul sayiyordu eskiden.

Türban tesettúr iyidir, niye iyidir, anonimlik katiyor, ayirt edilmiyorsunuz açtiginizda baska biri olabiliyorsunuz...

Islam'da da saç örtülmesi farz'i emir midir, ciddi bir hilaf var, bu konu çok su götüren cinsten.

Siiriniz harika olmus, yürekten kutluyorum.

Saygilarimla,