0
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1945
Okunma

Günde bin kez sana gidip gelirdim
Bitişik yazılan kelimelerle küfrederdi sokaklar.
Düşlediğim her şey suç sayılırdı tutanaklarda.
Sana ne anlatayım sevgilim
Hangi öyküme katlanabilirsin.
Hangi ölçek ölçer hüznümü,
Çok sıkışık bir zaman diliminde,
Gökkuşağını saymazsak
En uzak yerde,
İrinden korkan bir gecenin gerdanında,
Mazoşist sözcüklerle uslandırıyorum dilimi.
Ve
İsa’ya merhem olamıyor Meryem.
Nedenini bilmediğim bir keder geziyor beynimin atlasında.
Pasaportsuz sığınmışım kabuklarıma,
Sırtımın en kambur yerinde
Gökkuşağından ayrı
İyi bir mavi gülüyor gözlerine.
Bin sabah önce gidiyorsun
Bardakta su,
Arif’te pranga,
Kol saatinin kayışında Piraye,
Bende sen
C-anımı acıta acıta
Bir tren istasyonunda
Hiçbir trene binip
Hiçbir yere gidiyordun.
Bir fahişe gibi yatıyordum gecenin kollarında.
Telleri kopuyordu kemanın.
Çok eski bir masalda
Herkes kahr/amandı biraz.
Ruhumu;
Bir kubbede
Arsız bir Tanrıya
Kapora bıraktım.
Küllerimi almaya geldim.
Kaybettiklerime ağla biraz.
Sicim gibi vursun beni gözyaşların.
Önce cümlem ölsün.
Sonra ben.
Büyük bir yemin gibi düşeyim yerlere.
Kayda değer olsun ölümüm.
Basın bültenlerinde
Gözleri parlaya parlaya anlatsın beyaz dişli bir spiker.
Taştan bir masala yatır beni,
Elleri sigara kokan bir şair yazsın
İçinde güz geçen bir şiirde
Bir kasım ayında.
pynst.