0
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
1329
Okunma

Üşürken pervasız gökyüzünde
Elleri olman bir ömrün
Ardında s’aklarım özümü.
Ah!
Göğe uzanan avuçlarımın çizgilerinden başlasın şimdi ö l ü m.
Gözümün perdesinde duran
Derme çatma hayalleri
Dudağımın boşluğunda ısırarak
Avutuyorum kendimi.
Olmayacak duaya âmin demiyorum şimdi.
Bilirim ki
Koptuğunda kıyamet
Ve unuttuğumda seni
Adını anımsamayacağım.
Ellerim, saç uçlarıma uzanarak
Giyotinle kırıyorum boynumu
Ecel yoruyor kendini ruhumun dar halinde.
Ve çok önce
İsrafil’in şûrasından başlamıştım
Ömrü arşa yürümeye.
Bilinmez şimdi
Sabahları olmaz bu ülkenin.
Aklı ilime karışmış insanların
Duygularından istiyorum
Ki ben gölgesiz bir ruha ışık tutmaktan usandım.
A n t olsun
Sırtımın kambur yanında biriktirdiğim ayrılıklara.
Parmaklarım kırılsın ki
Artık ölmem seni.
Gitmelerinden bilirim
Üşüyen tırnaklarımın ceplerimde duran yorgun hallerini.
Rüyaları eksik bir gece
Kan uykusunda sevişenler.
Aklımın taş duvarlarında ağıt yakanlar
Sırtımın kemik boşluğunda
Çatırdıyor parmak uçlarım.
Zaman ve saniyeler arası
Alnımın üzerine yığılmalarım.
Gitmek istiyorum
Şehrin ihanet kokan sokaklarından.
Kaldırımda bekleyen ayaklarımın
Topuklarında tükensin ö m ü r.
Gırtlağımda duran hıçkırıklarla beraber
Anka’nın dudağından ecel terini yudumluyorum.
Bir giyotin sesi tıkar kulaklarımı.
Şafak vakti susacak herkes –b/ölünerek!-
Musallada kemik sesleri
Ruhların üşüdüğü vakitte
Ölülerin
Çatlar dudakları.
Ve sonra
Kulaklarımın dibinde
Bir çocuk ağlar, taş b-eşikte
Üstünü örter bir anne.
5.0
100% (10)