19
Yorum
35
Beğeni
5,0
Puan
4126
Okunma

İddiasız, imge yerine kuramsal ve illa ki kavramsallarla şiirsel denemeler yazıyorum.
Kuram ve kavram kanatlarla havalandırmaya çalıştığım şiirim.. imgeciliğe batık, Doğu veya Batı taklidi aruz ve serbesti liboşu şiire karşı, bir Türki estetik postülasyonu oluyor.
Kendi otobiyografimi, anı-yılllk dönemsel anlatmayı deniyorum.
Farkı, içinde olduğunuz bir hengameyi; an ve sonraki zaman ikileminde dürüst, nesnel ve içeriden anlatabilme çok boyutuyladır.
Benim çok tercih etmediğim, oldukça duygusal bir dil tutturarak yazdığımı sanıyorum.
Alışık olunmadık bulunacağına eminim.
Ama hatıra defterimin "açkı"sındaki tüm övgüler, gerçek sevgiyi ne kadar safiyetle anlatsam; anlatılan bakımından yine de yetersiz kalacağına olan bir inançladır.
Hatıra Defteri -1
Elinize bir gönye alıp
harita üzerinde, üşenmeden
eni-boyu hassas bir ölçüm yapsanız..
ülkenin tam ortasına denk gelen bir yerde
kurulu olduğunu görürdünüz, kentin.
...
ve şiirsellik, ne olsa imgelerden ziyade
kavramlarla anlatılıp, sözcüklere en yakın
illiyetteki s/imgeleri çağrıştıran
dizelerle buluştuğunda, ozanca olurdu.
///
Mahalle, Türklerin emperyalizme karşı
kazandıkları son zafere ithaf
Sakarya’dan ismini almış,
uzun bir caddeyle devam eder
ve burayla birleşik
kısa bir sokağa açılırdı.
Sokak, bahçe ve çeşme zengini
bir kaç katlı evlerden oluşan.
Selvi, dut ve söğüt ağaçlarıyla kaplı
asude bir mekandı…
Küçük bir iç Türkiye ilçesiydi, kısaca…
Hayat, o zamanda tekdüze yaşanır
ve gerçekler, başımızdaki
kavak yelleri kadar havai olurdu.
Velhasıl uçsuz bucaksız
bozkır kıraçı bir tabiatın,
insana verdiği izin kadardı herşey!
Örtü, bu şartlara uyabilmeyi
başarabilmişliği kadar yeşildi.
Yazları çölde bir vaha,
kışı ise dondurucu bir kutup
köşesi kadar soğuk olabilirdi…
Bu iklim dengeleri arasında yaşayan
yöre insanı, yanmak ve donmak arası
ortası yok ifrad ve tefridi bir tutarsızlığın
intibakına mahkum,
vehimli bir tevekkülle yaşardı.
Bu arada
-Konuyu feci halde dağıttığımızı farkediyorum !…
Dağınıklığımız imge idesine takılmış,
yörük turfanındaki yayık
ya da sondajcı bir anlaşılmazlığa batık
posası, ayran haliyle geriye kalmış
halis bir tereyağı çıkarır gibi
sarsıp,
insanı allak bullak eder haldedir.
Nasıl demeli bilemiyorum,
yani şiirsel haybeliğe bir o kadar uzak,
teori ve kavramlarla yazmak iddialı birine de
hiç yakışmadığını, söyleyebiliyorum.
…
- Neyse daha fazla uzatmadan devam ediyorum...
Sokağı ikiye böler şekilde
dikdörtgen ziyadesi
orantısız bir üçgeni andıran
bir avlunun orta yerine dikilmiş,
diğer evlere meydan okur gibi duran
üç katlı.. sarı boyalı,
betonarme bir binanın
üst katında ikami,
gece ayçasına duyulan
ve sadece kendine rakip,
iddiasız bir sevda öyküsüdür.
Sanki onun oradaki ikamiliği
bizim hayat bağımızın idamiliği
denli, kaderimiz halini almış gibiydi.
Hani aşkın meta-zoru karşısında,
sevginin meta-foruna sığınmak türü
bir şeydi, anlatmak istediğim.
Yani sevgiye özne olanın değil,
bizzat aşkın kendisinin de
ilham alabileceği kadar
güzel bir bad-ı sarsardı.
...
Abartı hiç kuşkusuz
abartılanı, şüphe götürmeyecek biçimde
yaşarken öldürmekte demektir.
İşte bunu çok iyi bilip
bu sebeb-i mücbirden dolayı
mukiti bir tedirginlikle yazıyor olsakta,
polemikçi şiir görecesiyle söylersek
hani şu bilindik, "muhteşem" lafzının
sevdiğinizi, sevda hiyerarşisinin
neresinde konumlayacağımıza dair
harcanmış bir çabaya yetersiz kalacağı kadar
arı duru bir güzelliği vardı.
Geçmiş bin yıllardan etkilenmeyen,
Merkezi Asya bakiyesi bir kurganda bulunup,
Orhun vadisi "Ötüken yış durak”
sanatı inceliğiyle taşa nakşedilmiş
gücü, ifade kifayetsizlik mağduru
bir "Hiung-nu" yontusu gibiydi.
Ahmet Kutlu Ayyüce.
03.Aralık. 2015
(*)Açkı: Anahtar, edebiyat anlamlı giriş..
Bir şeyin yüzeyi üzerine, ustalıkla uygulanan parlatma, perdah işlemi.
5.0
100% (28)