3
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1107
Okunma
tortusu bulaşıyor elime
aklımda unuttuğun yüzün
ağlıyorum seni
çok uzun ve kalabalık masalarda
yapayalnız bi beklemeden
az evvel döndüm
gece esniyor yüzüme uykusunu
omuz başlarımdan düşüyor kara gölgesi
yüzümdeki tuzlu suyun
nehrin salınımları
bu etimde yürüyen acı,
ve ellerimizin iki bayrak olup
tırmanması özgürlük yokuşlarına
zamanın makasına uzattım boynumu
göğsünün beyaz altınına kalbimi batırdım
ya sen, ne bıraktın ardında
kumlu gülüşlerinde çocukluğunun
bir çığlığın boyunu uzatmaktan başka ne işe yaradı
deniz araladı maviliğini,
artık hangi masal kabul eder hikayemizi
hangi savaş barışımıza mecbur
bir yerden itilmiş ya da fırlatılmış
veya kendi takılıp düşmüş bir taş olabilirim şimdi
şimdi büyüyüp ufalan aynasında akşamın
kendi adresinin ezberinden yorgun
hep aynı ışığa dönenen ,
dönüşen ve dövüşen iki zayıf yumruk
yürüyoruz yeniden yağmur ırmaklarına
kanlı mürekkebi yazarken duvarına adımızı
sessizce durmayı seçiyorduk
durmak ne zor bir yürüyüştü, aklımız o uzun yolculuk
ayazı yalayarak soğutuyorum lavımı
desem ki;
hüzün süpürüyorlardı bahçe avlularında
karıncalar öyle yorgun,
ağaç gölgesinde unutulmuş işçi uykuları gibi
geçiyordu zaman
kasa kasa portakal kokusu
inerdi Akdeniz sabahlarına
inanır mıydınız
çok yüklenmekten aksıyordu artık
dünyanın bacağı