8
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
1583
Okunma

sen, kör ahizeden fışkıran kısık ses
ya senin derdin ne derisi soyulmuş ayna
hep önüme dökülür bilirdim saçlarım oysa
arada tekleyen kalbim mi haber verdi yoksa deccale
çürük düşleri mi fırçalıyor zaman
tepeler mi yetişecek dağlara tanrım bu ne acele!..
yarımım ben eksiğim henüz
daha yürünecek çok yolum var
kim göz dikmiş
kimin gözü var bir kucak hızar talaşında
kızım yürüyecek daha
kim götürür tanrım
kim alıştırır oğlumu yetim traşına!
gözlerim giderek bozuyor renkleri tamam
arada sıkıldığım da doğru yazdığın senaryodan
ama tükenir mi senin mavi tabakalı atlasında hava
senin iki bin yaşında ağaçların var tanrım
oysa benim kızım daha iki yaşında
sakın isyan sayma bunu
hepsi biraz anlama zorluğu
-bâriz bir zorluğu anlama-
hem biz alışkınız hayattan
bir lokma rızkın bile
hayli risk taşıdığına
duy beni tanrım
ben Servet’ten olma Yüksel’den doğma ToprağınSesi
izansız takvimleri taklit edegeldim bu güne
korkmuyorum karanlıktan
hadi sür gecenin siyahını şarjöre
korkmuyorum ;
hazır işte dudaklarım mühürle!..
( korkuyorum aslında ben de her canlı kadar. korkuyoruz boyun bükmesek de hatmi çiçeği gibi, her gün ayrı bedenlerde seyretmiş olsak da aynı filmi!..
ama şurası gerçekten gerçek
şırası alınmış üzüm suyu olsa da yaşamak, ölüm insana en dar giysi.
şimdi, merhametini koyuyorum şuraya, affediciliğini sürüyorum dudaklarıma
bilirsin; düşünmez insan
gri’de bıraktıkları kadar kendini)
ToprağınSesi
.