3
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
2099
Okunma

Ipıssız dağlarda, gözlerden ırak
Beyazlar içinde bir gelin iner...
Bir içim su gibi; billur ve berrak
Zirveler şenlenir, karanlık diner.
Şuâlar uzanır, öper aşk ile
İnciye dönüşen kuru kar ışır
Keşke zaman dursa; lâkin, nafile
Sürmez bu mutluluk, bir sene bile
Bahar kıskanıpta basınca zile
Âkıbet bellidir; yakar...kavurur
Bahtı kara gelin kendini vurur
Akar, ak kanları, sele karışır...
O yüzden gamlıdır bütün bülbüller
En yaslı, dumanlı, dağ başlarıdır...
Açan gelincikler, kırmızı güller
Toprağın dinmeyen gözyaşlarıdır.
Her bahar geldikçe hüzün öyle ki
Kıraç tepelere karanlık yağar.
Birkaç gün...birkaç ay...yıl olsa ne ki
Güneşe sorarsan, kar, anlık yağar.
Sarınca her yanı tarifsiz hüzün
Tabiat edeple söze karışır...
Der ki; şayet gönlü olursa yazın
Tutmayız mâtemin ömrünü uzun
Herşeyi Yaratan verirse izin
Hazan yaprakları yere savurur
Bulutlar yeniden kıyama durur...
Ve yer gök, yeni bir, aşkla tanışır.
Bilmez ki her vuslat hicrâna gebe
Ne baharlar sonsuz, ne yaz, ne kışlar
Zoraki bir oyun; bitmez körebe
Hasret bittiği an, ayrılık başlar...
Destanlar yazsa da Kerem’le Aslı
Dillere düşse de karasevda’sı
Aşkın tarihinin gerçekte aslı
Güneşin, -ölümsüz- ,kar’a sevdası.
Mecit AKTÜRK