3
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
2181
Okunma

cumartesi geceleri
“Çınar Sineması”na giderdik.
diğer günler öğretmenler tığlarlardı
"Çınar Meydanı"nın bir köşesinde
kahvehane yoğunluğunda
gazoz kapağı sesi ve
“portugaall,
oraletlee ik’olduu” garson gürültüsü içinde
mezbelelik bir yerde
akşamları yüksek sesli plaklar çalınırdı
meşhur.. yeni.. Çınar Sineması
suyu kesik olurdu lavaboların
ve çok iğrenç izmarit kokardı
bir gong sesiyle itişerek içeri tıkılınır
birbirine rabtedilmiş sıra sandalyelerde
yer kapılıp ıslıklar çalınır
ışıklar söndüğünde
film koptuğunda
bir el feneri ibonun elinde
sigara içen uyarılır anında
olmadı dışarı atılır yaka-paça
küfrün bini bi(r) para
parolalaşıp kaçak girenler
İboya yakalanıp dayak yiyenler
çekive(r)cen golundan,
ve(r)cen daya(ğı) vercen daya(ğı) hırslanmaları
üç aşağı beş yukarı,
birbirinin aynı konulu
ağlasa da, sevinsede aynı tonlu
Hülya Koçyiğit’li filmler
Cüneyt Bizansı tekbaşına fetheder
tüm asker birkaç kez kılıçtan geçer
ona vuran olmaz, o herkesi döver
ve Yılmaz Güney cezasını verir,
uzun namlulu tabancayla
sererdi beşini onunu
ve yetişirdi polisler
ve her defasında
“son”
film biter
kahvehaneler beton kaplı bir meydanı
ayrı renkli tahta sandalyelerle paylaşmışlardı
“kıraathane” idi sadece birinin adı
bir diğerinin camında
“yandım çavuş ayranı” yazılıydı
kitapları çayocağının rafında
lise talebeleri “üniversite tavlası” oynarlardı
herkes tuttuğu tarafta nevzi alırdı
Karamemedin gavenin yan tarafında
Burdurluların İmren lokantası
şişman çocuklar “-buyrun abee!
buyurun amcaa” diye
“tas kebap vaa,
biber dolmaa”
yoldan geçenleri çağırırlardı
garsonların davetleri boşuna
kimse duymaz, anlamaz, kimse aldırmazdı
meydanın ortasında,
"dokuz kişinin anca kavşırdığı "
beş yüz küsür yıllık olduğu söylenen
Yalvaç’ın "Koca Çınarı"
“bi(r) zamannar bi(r) dalı kopduydu da
bir ölü bir-kaç yaralı varıdı
onun uçu(n) çoğu uzun dallarını budadılardı”
“-ırza tasadduk suçundan adamın birini asdılarıdı
Goca Çınarın dalına
“adam asılan ağaç gurur” derlerdi
amma ….
Goca Çınar gurumadı
Allahın onarcağı, adam gerçekden suşluymuş demek ki”
başkasından duyduğunu
tevatürle anlatırdı Yalavaşlı!
Çınar Sineması’nda;
“İbo” diye, soğuk suratlı, nursuz bakışlı biri
küçük pencereli bir gişede bilet satar,
kapıda biletlere bakar
büfede fahiş fiyata,
külahta ayçiçek
tane ile sigara satardı,
“-başka param yok”
ya da elindeki son harçlığını uzatıp
“-olmaz mı” diyenleri biletsiz içeri alırdı
sinemanın yan tarafındaki çıkış holünde
sigara içilirdi
"beş dakika ara"larda,
gong vurup,
ışıklar sönüp,
film başlandığında
İbo, koridoru arşınlar
baştan sona, el feneriyle ikaz ederdi
yerine oturmayanları,
ayçiçeği çıtlatanları
“-gözüyün yaşına bakman,
atarın dışara!” diye
tehdit eder sigara içenleri
avuca gizlenerek
gizlice sömürülen sigaralar
“-tamam abey” diyerek söndürülürdü,
o gidince
olmadık küfürler edilir İbo’ya
kendine her nev’iden sövüldüğünü
aslında
o da çok iyi bilirdi,
ama illâ bu işi yapmalıydı biri
sahnenin her iki tarafında
film oynarken bile yanan kırmızı ışıklı levhada
“sigara içmek ve kabuklu yemiş
yemek yasaktır”
yazsa da
“-beş dakka ara-bi cığara dola” larda
parolalaşanlar sinemaya kaçak girmek için
karşıki sokak içinde hazır beklermiş
çıkış kapısı çaktırmadan açılırmış bir ara
birileri
dalarmış içeri
kaşla göz arasında
Şaban Abi
“oğlum garılar bile içiyo”diye
ikramları geri çevirirken
orta ikide
zemherinin ortası bir cumartesi öğleden sonra
izmarit hasadındaki Manarga’lı gençlerin
kartondan imal iskambil oyununu seyrindeyken
biz de zorla
ikna edildik,
vakti gelince peşine takıldık
Şaban Abinin
o karanlık ara sokakta pusuya yattık,
Üzümcü, Koreli, ben ve Imızcık
film arasıydı
sigara salonu tıklım tıklımdı..
çıkış kapısına odaklandık,
çok sürmedi çıkış kapısı hafifçe aralandı
“süzülmenin tam zamanı”
intikali Şaban abi başlattı,
Üzümcü peşinden kalktı atağa
daha ilk maceramızda
Sinemacı İbo,
Şaban Abinin yakasına yapıştı
“-gelin buraya” emrine,
kayıtsız-şartsız,
çaresiz itaat ettik,
kırk yıllık asker gibi hizaya geçtik
esas duruş gösterdik
baş dik,
göğüs dışarıda
karın çekik
eller yanda
gayet nizami
nasıl ama çakı gibi,
nasıl hem de;
çakı; yanımızda laf,
solda sıfır kalırdı
İbo hayatımıza anlam kattı
ani bir hareketle yüzünden ateş çıkarttı
hepimiz hissettik
öyle bir tokat aşk etti ki adam her birimize
aynı anda
aynı tonda
aynı şiddet ve
aynı açıdan
hepimiz; aynı anda!
hiçbir şey olmamış gibi davranmaya,
asla ve asla bu konuyu anmamaya
kendi kendimize,
hep birlikte söz verdik,
izimizin üzerine geri döndük, mahalleye
arkada kalanları ihmal etmemek uğruna
öndekiler eğlense de
çarşıyı arka sokaklardan
baştan sona geçip Görgüye kadar son sürat kaçıştık,
sanki..
İbo hâlâ arkamızdaymış gibi
artık; bir daha yakalanmayı göze alamazdık
ilkin atdık kapağı Şaban Ağabeyin kiralık odasına
yanağına bastırdı ellerini
pervaza sıkıştırılmış bir ayna parçasının karşısındaydı
aynaya bakmadı,
neden sonra ilk defa tanıyamadığımız bir insan sesi
“barnağı gözüme ğeldi o.. çocuğunun” dedi
avuçlarıyla kapattı adamın el izini..
aldırmadı yaşına-başına
elinin tersiyle sünger çekti
ne zamandır yukarı bakarak
akmasını engellediği göz yaşlarına
teselli ettik,
bakmayarak,
konuşmayarak
ağlamayarak..
kendine gelince, ilk fırsatta
“-ben sana bunun hesabını sorarın hadi
………döyüsü” dedi
ne içinse güldü
herhalde yapacağı kötülük içindi
gene ana-avrat düz gitti,
aklına gelen her türde İbo’ya küfretti
teselli kaç para atı alan Üsküdarı
çoktaaan geçmişti..
kendi evlerimize döndük
hiç konuşmadan
büyük ve hızlı seri adımlarla,
birbirimizin yüzüne bakmadan
içimizden ana-avrat biz de sövdük
sinemacı İbo’ya,
içimizdeki gülme iştahını, daha da bir içimize attık
ışıkları açmadan,
hiç konuşmadan yattık
senaryo hazır, film gerçek, başrolde Şaban
bir de misafir sanatçı,
sinemacı
İbo diye biri
evine gidemedi Üzümcü neçe sonra
altıma ettim valla
“ulen İbo bunu unutma” dedi
güldü
güldürdü
“zaten yabancı film idi
seyrettiydim
epey bi sinemanın önünden geçmen ga(y)ri
getireyim de
sana iskambil öğreteyim” dedi.
Kendi imali iskambil kağıtlarını getirdi
“koz ötekileri alır,
As, koz dokuzluyu alamaz” dedi
güya altmışaltıyı öğretti
kağıt kardı, desteyi kesti
üçer üçer dağıttı
koz yatırdı
ama sabaha kadar İboya küfretti
bana yeniliverdi
işte öyle bir Cumartesi gecesi
!
ama ne geceydi…
DİPNOT
tığlamak: gizlenerek takip etmek, denetlemek, sipere çekilerek gözlemek, saklananı bulmak için saklanmak
anca : ancak
kavşırmak: kavuşturmak
Eğlenmek / eylenmek : eğleşmek beklemek, durmak, oyalanmak
fotoğraf: Yalvaç’ın Koca Çınar’ı
5.0
100% (6)