0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
902
Okunma
Gündüzler serindi, gönüller yorgun
Bedenler tazeydi, gözler dermansız
Sevmek kelimesi yoktu o günlerde
Sevilmekse hiç bilinmemiş onun gönlünde
Bir bulut dursa dua eder sessizce
Gönlü yoruma açılmış bir fincan çay için
Sesi büsbütün yorgun, acılı ve bitik
İnliyor kurtarın diye beni umutsuzca
Sevmeyi hiç bilememiş mi ?
Yoksa yaratılıştan mı yoksundu ?
Belki de sevmekten mi korkuyordu ?
Kalbi ne eyliyordu ki bir türlü sevemiyordu ?
Sadece acılar, sadece tınılar sadece kırık hayaller
Nasıl dayanır ki bir adam bu hüsranlara ?
Kim inlemeden durabilir ki ?
Mutsuzluk bu boyutlara erişebilir miydi ?
Allahım bu nasıl bir duygusuzluk ?
Ne dermanı var ne de derdinin kavramı
Bir adı dahi konamamış bu çaresizliğe
Bir kelime bile verilmemiş bu adama
Herşey çok, herşey aşırı mı sana ey siyah adam
Nedir bu enkazı olmayan lakin yıkıcı fırtına
Kimden geliyor sana bu sessiz öldüren rüzgar
Nasıl katlandın bunca zaman sen bu aşkına
Sevmekten vazgeçmiyor, sevilmeyi bilmiyor
Sevmeyi inliyor sevilmeyi dileniyor
Sevgiyi irdeliyor sendenliği biliyor
Sev demek istiyor, sev edemiyor
Sonu olmayan karanlık
Işığın dahi aydınlatamatığı karanlık
Uçurumun sonunda eller iki yanda
Hoççakal adsız siyah adam
Hoççakal duygusuzluğu en derinde olan karanlık adam . . .