0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1095
Okunma
içimizde dönen acıyı dışa vurmadan
ne söyleyebiliriz diye düşündü
çürüdü taşın göğsünde
milyonlarca yıl öteden gelenler
zamanın avlusunda bekleyenlerin avutulduğu
yeşil ve kadim nöbetler kendine geldi
baygınlığını su ile karıştırıp uyandı göğe
şairlerin sesiyle küçülen aksiyon
değişen film seyirleri ayini
buruşur siyah beyaz inanmazlar bize
geceye ay gülümser mutlu olurduk
kolay değil
lakin söylediklerini unutan yatalak
peş peşe bir adım evvelinin sözcüklerinde hala
oysa yanı başında dolan suyu atmaya kuvveti yok
boğulacak kuşcağız
boğulacak
sesi ile gargara
teselli koşarak yetişiyor
anımsa dokunuşlarla kaybolduğun sabahı
yakası bozuk güllerin kötü koktuğu
yosunların siyahlaşıp köpük tadında
kayalara ulaştırdığı sisi
seni kıyısında oyalandığın bir akşama götürebilirler
o zaman çağlar susup söyler
düşünmek ihlal edilmiş kelimelerin sarhoşluğudur
lakayt bulutları kim azarlayabilir ki
dönüyorsa başın gök suyun göz yaşlarıyla.